Oniki yaşlarındaydım. Kargı'daydık. Lojmanın bahçesinde mutlu mesut oynardık. Kardeşim mahalle arkadaşlarından sapan yapmayı öğrenmişti. Kendine bir sapan yapmıştı. Havalı havalı geziyordu kuş vuracağım diye. Ben de dalga geçiyordum. "Sen kim kuş vurmak kim." diye.
Bir gün kardeşimin katılırcasına ağlayarak eve geldiğini gördüm. Avucunda bir kuş vardı. Hareketsiz yatıyordu. Kardeşim "Ben kuşu öldürdüm ben kuşu öldürdüm." diye bağıra bağıra ağlıyordu. Öylesine attığı bir taş isabet etmişti işte.
Üzgün ve şaşkın ne yapacağımı bilemeden zavallı kuşa bakıyordum.
Annem bağrışmamıza geldi. Kuşu yokladı. Kalbi atıyor dedi. Başını muslukta suyun altına tuttu. Minik kuş bir anda silkelendi kendine geldi. Bu bir mucizeydi yaşıyordu. Kardeşim gözlerinde yaşlarla kahkaha atıyordu sevinçten.
Annem biraz su biraz yem verdi. Uçtu gitti sonra. Kardeşim bir daha eline sapan almadı.
Biz balık tutmaya gidip tuttukları küçük balıkları suya bırakan çocuklar olduk hep.