12 Şubat 2012 Pazar
Bir Kitap...
Yakup Kadri'nin "Ankara" romanını okudum. Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında Ankara ve değişiminin hikayesi, roman kahramanı Selma'nın arayışları ve yaşadıklarına paralel,üç bölümde anlatılmakta .
O zamanki bağlık bahçelik Ankara'yı ve bildik semtlerinin o günkü hallerini okumak hoşuma gitti.
Bana Kargı'yı hatırlattı nedense. İlkokul 5. sınıfta babamın tayini Çorumun kazası Kargı'ya çıkmıştı. Bahçesinde kardeşimle bol bol oynadığımız, duvarlarından çocukların merakla bize baktığı bir lojmana yerleşmiştik. Daha sonra çocuklarla kaynaşıp birlikte oynadık.
Her film değiştiğinde kasabanın tek sinemasında yerimizi alırdık. Yerli hanımlar sinemaya gelmezlerdi. Memur aileleri "balkonda" otururlardı. Annem orada bir kere bile alışverişe çıkmamıştı. Hanımların çarşı pazarda dolaşması ayıptı. Her şeyi babam alıp getiriyordu.
Soğuk havalarda okula giderken annem önlüğümün altına pantolon giydirirdi Küçük çocuklar bu yüzden bana taş atarlardı. Ben de anneme "Bana pantolon giydirme taş atıyorlar." diyemezdim. Kendimce bir çözüm üretmiştim. Okula giderken ceplerimi kağıtlı şekerlerle dolduruyor çocuklara veriyordum. Böylece rüşvet vermeyi öğrenmiş oldum.
Bir de ortaokulda şapkalarımız vardı. Kargı'da insanlar kızların şapka giymesine çok tepkiliydi. Yolda durdurup bir şeyler söylerlerdi. Biz de okul dışında elimizde taşırdık. Bu sefer de öğretmenler kızardı.
Kargı'da yaşadığım en güzel şey Nermin'le yaşadığım arkadaşlığımızdı. Nermin'le ömrümün daha sonraki günlerinde gülmediğim kadar çok gülerdik. Yıllar sonra birbirimizi bulduğumuzda "Bütün gülmelerimizi o zaman bitirmişiz galiba."dedik.
Şimdi Kargı'nın ne kadar çok değiştiğini Nermin'den dinliyorum. Gitsem görsem keşke. Artık Nerminlerin evi de yok ki.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
7 yorum:
okuduğumuz bir kitapla anılarımızda ne derin bir yolculuğa çıkıyoruz, "Ankara" da sizi çocukluğunuza götürmüş... Ben de sevmiştim o romanı, hatta baya beğenmiştim, hatırlattığınız ne güzel oldu belki tekrar okurum :) sevgiler :)
sanki bir Fürüzan hikayesiydi Mihribancım... Biz de şapkaları ellerimizde taşırdık...Ve ne çok gülerdik...
Ne hoş benzerlikler. Anı okumak, bir de aynı dönemlere dairse, apayrı bir zevk veriyor okuyana.
Bir de şu sözüne çok katılıyorum. O yaşlarda çok iyi arkadaşlığın en önemli kriteri birlikte çok fazla gülmekti gerçekten. Hoş, şimdilerde de çok farklı değil ama, yanına bir de birlikte ağlamak da ekleniyor.
anılar..
hüzünlü olanları dahi uzun yıllardan sonra güzel geliyorlar kulağa...
ama gülmeler bitmesin yaaa
ben mesela
onca şeye rağmen koca koca kahkahalar atıyorum hala
valla
Maya- Kitapta eski Ankara'yı Kargı gibi hayal ettim hep.
Lale- Aslında o şapkalarda çirkindi yaa! Babalarımızın başında da fötr şapkalar:))
Asuman- Şimdi niye öyle dolu dolu gülemiyoruz? Öyle kolay da ağlıyamıyorum üstelik.
Yazgüneşi- Kahkahaların eksilmesin:))
ne güzel anı bu.
:)
ankaranın geçmişiyle ilgili ben de çok roman okudum. bu romanı bilmiyorum. bak çok güzel var bi iki tane.
biri, sevgi soysal, yenişehirde bir öğle vakti, iki, esendal, ayaşlı ve kiracıları.
kargı. ilk kez duydum. iyi mi.
eski sinemalarla ilgili çok iyi film de, cinema paradiso, cennet sineması.
Deeptone- Ah! Yenişehirde Bir öğle Vakti. Bir kaç kez okudum. Sevgi Soysal'ın kısa ömrüne sığdırdığı diğer kitaplarını da severek okudum. Ayaşlı ve kiracylarını okumadım ama...
Yorum Gönder