1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

28 Kasım 2013 Perşembe

Bugünden Kareler...



             Aylardan kasım... Geçip gidiyor zaman. Ben hala kendime bir demet kasımpatı alamadım. Yarın ilk iş bir kasımpatı alınacak,  karşısına geçilecek , mutlu mutlu gülümsenecek, bol çiçekli,  bol yeşilli bahçeli evlerde ve küçük kasabalarda geçen çocukluk günleri hatırlanacak.

             Neyse bugüne bakalım şimdi. Resimdeki karanfil, Kızgül'e öğretmenler gününde gelmiş. Sapı kırılmış, boynunu bükmüştü. Hemen suya koydum. O günden beri güzel güzel duruyor bardağında. Ben de gidip gelip gülümsüyorum ona.

              Pazartesi itibariyle Sporium üyeliğim bitti. Birkaç ay ara vereceğim. Yoruldum çünkü. İki senedir gidip geliyorum. Evde daha çok kitap okurum. Koşturmadan işlerimi yaparım. Bol bol yürüyüş de yaparım. Tembellik de yaparım.





           Biraz önce pazardan geldik Koncayla. Netten derleme bu yemeği yaptım hemen. Malzemeler: üç tane pırasa, iki tane kabak, bir tane havuç, üç yumurta, bir bardak süt, bir bardak un, bir paket kabartma tozu, karabiber ve tuz. Aaa! Bir de kaşar peyniri. Blenderde süt, yumurta, un ve kabartma tozunu karıştırıyorsunuz.  Rendeleyip suyunu sıktığınız kabak ve havuca küçük küçük doğradığınız pırasalar karıştırıyorsunuz. Kaşarı da minik minik doğruyorsunuz. Bütün malzemeyi karıştırıp fırın tepsisine döküyorsunuz. Ben yağ kullanmadım. İsterseniz biraz zeytin yağı ilave edebilirsiniz. Şöyle bir tadına baktım, pek güzel olmuş.





               Sonra da birkaç minik kavanoza lahana turşusu kurdum. Evde daha önce haşladığım pancarın suyu vardı. Ona sirke ve salamura tuzu, sarımsak ilave ettim. Bu suyla turşumu kurdum. Kırmızı kırmızı lahana turşum olacak birkaç gün sonra. Hamarat gördünüz beni değil mi? :))





        Hakan Günday'ın "Az" kitabını okuyorum. Şiddet içeren bir kitap olsa da beni şaşkına çevirdiğini ve elimden bırakamadığımı söyleyebilirim. Diğer kitaplarını da okuma kararı aldım.

        İşte böyle...

21 Kasım 2013 Perşembe

Ah! Aşure Ne Güzel Şeysin Sen

 
 
 
  •                Canım nasıl da aşure istiyordu biliyor musunuz?  "Şu komşular da bir aşure yapmadılar." diye kızıp duruyordum. İki üç gün önce bir komşumdan geldi nihayet. Oğul da bizdeydi. Konca fedakarlık etti, yemedi yazık. Bir kaseyi Kızgül, Oğul, ben bölüştük. Dişimin kavuğuna gitmedi tabi.
                          Hatta Lale'nin aşurelerini görünce keşke Lale'nin komşusu olsaydım diye iç geçirmiştim. O zaman tam üç kase gelecekti çünkü:)).
 
                          Artık bu kadar tembellik yeter diyerek bu sabah kendi aşuremi pişirdim. Birer kase birer kase dağıttım komşularıma. Sabahtan beri iki kaseyi mideye indirdim. Alümünyüm hazır kaselere koyduğum aşureleri teyzeme götürmek üzere arabaya binerken bir kadıncağız hazır zannetti. "Nerden aldınız ?"diye sordu. Ben de "kendim yaptım." diye gururlandım. Canı istedi yazık. Ama yanımda fazla yoktu veremedim. Eee! Otursun yapsın o da ne yapalım:))
 
 
 

17 Kasım 2013 Pazar

Pazarları Hiç Sevmem.






             Evet bu bir film adı. Ama benim de pazarları pek sevdiğim söylenemez doğrusu.  Genelde pazar günleri beni afakanlar basar.

             Sanıyorum bu duygu, öğrencilik ve çalışma hayatından kalma. Ertesi gün pazatesidir ya hani... Ütüyü artık erteleyemezsin ya hani... Gerilirsin de gerilirsin!

             Artık emekliyim ama o pazar kasveti yine basıyor işte.

             Ama bu pazar çok da kötü değildi hani. Yayılıp bol ilaveli gazeteleri okumak, yanında bol bol çay içmek, hiçbir şey için acele etmemek güzeldi yani.



          Van'daki bir miniğe gidecek bere ve atkı bitti.  Evdeki herkesler onları çok seviyor. Bir de hazır eldivenle bir takım daha aldım.

          


             Knut Hamsun'un  "Açlık" kitabını okuyorum. Yazar olmak için mücadele eden bir gencin, açlıkla da mücadelesinin hikayesi. Zaten Hamsun'un da yaşamı çile dolu. Bu kitabı sıcak battaniye altında okumak o kadar huzur verici ki. Ne çok şeye sahip olduğumu hatırlattı bana. Yıllar önce okuduğum Hasan İzzettin Dinamo'nun "Savaş ve Açlar"ı geldi aklıma.  Onu bir daha okumalıyım.



   

         Bugün aklım hep Oğuldaydı. Avrasya maratonuna katıldı çünkü. Neyse haberini aldım rahatladım. Başarıyla tamamlamış çok şükür. Akşama uğrarım dedi ama henüz ortalıklarda yok.

12 Kasım 2013 Salı

Üşüyen Minikler İçin...



                 Eline şiş ve yün almamış kadın yoktur herhalde..Hepimiz bir bere, bir atkı, eldiven örebiliriz. Bunların üşüyen bir miniği ısıtacağını düşünmek ise çok  heyecan verici.

                 Bu etkinliğe katılmak isterseniz    Atalet'in sayfasında gerekli bilgiye ulaşabilirsiniz.


             

         Ben kırmızı bir bereye başladım bile. Arkasından atkı. Eldiven biraz düşündürüyor beni. Ona da bir hal çaresi bulacağız artık. İnşallah 21 Kasım'a kadar bitiririm.


   
        Bugün  Lale ve Filiz'le Kadıköy'de buluştuk. Hoş bir gün geçirdik. Lale'nin önerisiyle otantik bir yerde yöresel yemeklerin tadına baktık.

10 Kasım 2013 Pazar



                  Bize verdiklerin için sonsuz teşekkürler. Tüm sevgimle anıyorum.

5 Kasım 2013 Salı

Limonata Gibi Bir Gün



           "Bir Kasım günü bu kadar mı güzel olur?" diye düşünerek içiyordum kahvemi balkonda. Öyle güzel güneşli bir gündü bugün. Hani her işinin rast gideceğini vaad eden bir gündü sanki.

           Zaten öyleydi de. Sabah kalktığımda  bütün ev bana gülümsüyordu. Ben de ona.

           Yooook, bu havada evde oturmak günah olurdu.





                 Orhan Veli'nin dediği gibi,

                  "Bedava yaşıyoruz bedava,
                   Hava bedava bulut bedava,
                   Dere tepe bedava."
  diyerekten Bostancı-Suadiye arası sahil yolunda yürüyüşe başladım.



                    Evet hava limonata gibiydi gerçekten.

                     Burnumda iyod kokusu,






                   Bazen gökyüzüne bulutlara bakarak, bazen denize bakarak yürüdüm.







                    Her zamanki gibi Suadiye Balıkçı Barınağı'nda mola verdim. Garsona "Gerçek limonlu bir soda getirebilir misin?"dedim.  "Senin için olur abla." dedi.

                    Sodamı içtim. Limon dilimlerimi kemirdim.

                    Sonra "İyi ki bir yalıda oturmuyorum."diye şükrettim. Çünkü o zaman deniz kıyısında dolaşmak bu kadar keyif vermezdi.

                    Deli miyim yoksa ben?:)))