1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

18 Eylül 2013 Çarşamba

Eylülün Anımsattıkları.



          Tam da eylüle yakışır bir ruh halindeyim. Çiçekler solmuş, yapraklar sararmış, yaz bitmiş.

          Güzel günleri hatırlayayım diyorum. Zorluyorum beynimi. Nerede hüzünlü bir anı var, nerede kalp kırıklığı var o geliyor gözlerimin önüne.

          Yani ben hiç güzel bir gün yaşamadım mı? Mesela şimdi oturduğumuz evimizi aldığımızda çok çok mutluydum. Bütün sorunların bittiğine inanıyordum.

           Ankara'dan İstanbul'a zorunlu olarak tayin olmuştuk. Biz Ankara'daki evimizi bozmadan geldik. Hep oraya dönmek umuduyla. Konca'nın anneannesinin evine gelmiştik. Kayınvalidem, kayınpederim ve oğlumla birlikte. Geçici bir süre kalıp tekrar evimize döneceğimizi sanıyorduk. Bir arada tam beş yıl yaşadık. Zor günlerdi. Ben hep evlerin pencerelerine bakardım. Hayaller kurardım. İnsanın evinin olması ne muhteşem bir şeydi.  Ne büyük mutluluktu. Bütün hayalim sadece kendimize ait bir evimiz olmasıydı.  Benim karar verdiğim bir sofra veya canımın hiçbir şey yapmak istemediğim bir zaman özlüyordum.

           Kendimize ait bir evimiz olursa evliliğimizle ilgili hiç bir sorunun olmayacağını sanıyordum.

           Sonra tayinimizin Ankara'ya çıkmayacağını anladık. Ankara'daki evimizi sattık ve şimdi oturduğumuz evimizi satın aldık. Ben taşındığımızda bu evin kapısını öpmüştüm.

           Ama çok geçmeden tek sorunun ev olmadığını da anlamıştım.

           Anladım ki hayatı elimizdeki malzemeyle kotarmamız gerekiyor. Şöyle olursa mutlu olacağız, böyle olursa mutlu olacağız diye bir şey yok yani.

       

10 Eylül 2013 Salı

Ağlayan Çayır



               Dün gece yerimden hiç kalkmadan seyrettim bu filmi. Bir tablo izler gibi, bir şiir dinler gibi...

               Görüntülerin üzerinden fırça ile geçilmiş sanki. Her sahneye bakasım geldi uzun uzun.

               Müziğine ise ayrı aşık oldum. Eleni Karaindrou yapmış. Yönetmen Theo Angelopoulos.

               Film Yunan mültecilerin Kızıl Ordu'nun Odessa'yı işgaliyle anavatana dönüp bir nehrin kenarına yerleşmeleriyle başlıyor. Eleni üç yaşında o sırada ve ailesini kaybetmiş. Film onun hikayesi. Dram, savaş, kargaşa içinde yaşansa da zarif bir aşkı ve tükenişi anlatıyor.

                Bu videoda  filmden kareler var.

 

            
            Nur içinde yat Theo Angelopoulos.  Bütün filmlerini izleyeceğim.
            



7 Eylül 2013 Cumartesi

Yaz Biterken



               Bisiklet fotoğraflarını çok severim nedense. Hele doğadaki bisklet resimleri bende bir özgürlük, bir mutluluk duygusu uyandırır.

                Oğul, uzun bisiklet turlarından sonra bize uğrar. Bisikletini de bahçede bırakmaya korkar. (Kendi topladığı bisikletleri pek kıymetlidir.) Dört kat merdiveni çıkarır, baş köşeye koyar. Ben de hafiften vıdı vıdı yaparım.  Akşam bari resmini çekeyim şunun dedim.

                Gün içinde pek yorulmuştum.


       

               İkinci parti kışlık domateslerimizi yaptık Kızgül'le. Menemenlik de yaptık bu sene. Oh likopen depolarımız hazırda.

    
           Bu da kuruttuğumuz naneler. Gidip gelip ufalayıp kokluyorum.

            Ah bir de ev tarhanası olacaktı ki. Çok severim. Ama yapmaya cesaretim yok. Hem uzun sürüyor hem ev kokuyor. Neyse yufkacıda tarhana gördüm. "Abla, bu bizim köyde tarladan kopardıkları domateslerle, biberlerle yapılıyor dedi. Denemek için azıcık aldım. Çok beğendim. Gerçekten hakiki ev tarhanası. Hemen gidip kışlık alacağım. Kışlık hazırlıkları bu kadar işte. Biraz da kırmızı biber közlerim. Tamam.

           



          Yeni bir kitaba başladım bugün.  Sonbaharın tatlı hüznü sarsa da beni havuz keyfi devam ediyor. Havalar biraz serinlediği için  havuz tenhalaştı. Rahat rahat yüzüyorum. Biraz üşüsem de iyi geliyor.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Hüzünlü Menekşem



             Bize geldiğinde üzerinde mor mor menekşeleri vardı. Bizim evde hiç menekşe büyütemediğimi bilmeme rağmen çiçekçide bana öyle mor mor bakınca dayanamamış, alıp gelmiştim eve.

             Asaf baba evindeki renk renk menekşelerden kaç defa vermişti bana. Iııh! Solup gidiyordu hepsi de.

             Önce salonda durdu bu nazlı kız. Bakımını ihmal etmedim. Yapraklarına su değdirmedim, çok da sulamadım. Çok geçmeden çiçekleri bir bir gitti. Mutfak masasına koyayım bakim dedim. Her sabah çayı demlerken ona da gülümsedim. Hatta içimin karardığı sustuğu sabahlarda bile ondan gülümsememi esirgemedim.  Kahvaltımızı karşılıklı yaptık çoğu kez.Yok,  yine çiçek yok. Yapraklar da sağlıklı görünmüyor.

             İki senedir ne veda edip gidiyor ne de yüzü gülüyor.  Bugün bilgisayar odasına taşındı. Belki bu odanın güneşi hüznünü dağıtır.Yüzü güler.