1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

26 Kasım 2012 Pazartesi

Hep Aynı Günler.



       Günler öyle geçiyor, birbirinden farksız.

       Önümdeki çok tanıdık günü satır satır biliyorum.

       Tembel sabahlar...

       Seviyorum ama sabah tembelliğini. Emekliliğin bana armağanı.

       Sonra yapılacaklar sıraya giriyor. Bunlar müşterek hayatımız için yapılması zorunlu şeyler: Yemek, temizlik, alışveriş...

      Sonra sıra kendime geliyor. Müzik dinleme, kitap okuma, belki bir arkadaşla buluşma, spor, sahilde yürüyüş...

      Bazen mutlu mu mutlu, umutlu, huzur dolu hissediyorum. Bazen bezgin, bıkkın, kızgın...

      Bazen dolu dolu bir yaşamı, bazen yalnızlığı özlüyorum.

      Böyle gidiyor işte.

20 Kasım 2012 Salı

Yalnız Bir Gece.



           Aslında yalnız olmadığım, ama yalnız hissettiğim bir gece. Ortalık sessiz. Herkes kabuğunun içinde.

          Youtube'a "Yalnızlık" yazdım.  Sezen Aksu'nun "Yalnızlık Senfonisi" çıktı seçeneklerde. Hadi dinleyelim. 

          "Anladım sonu yok yalnızlığın, her gün çoğalacak..." diyor içli içli Sezen.


13 Kasım 2012 Salı

Özlemişim...


        Özlemişim denizi. Martı çığlıklarını. Uslu bir kız gibi salındı durdu deniz. Ayaklarımızın dibine kadar sokuldu. Oh! İyot kokusunu koklamak, denizi dinlemek. Ne güzel...

         Konca'yla Suadiye balıkçı barınağında çaylarımızı yudumlarken hissettiklerim bunlardı işte. Konca sigarasını yakmış çayın yanına  Adalara bakıyorduk. Birden nasıl canım sigara çekti. Sekiz yıl olmuş bırakalı. O zamandan beri bir nefes bile içmemişim. Konca'ya " Bir fırt alsam ne olur ki?" diye onay bekleyerek yaklaştım. Hiç yüz vermedi. Sigarasını söndürdü. Gidip geldim. Onu bırakmak için ne çok emek verdiğimi düşündüm. İyot kokusunu tekrar çektim içime... Geçti gitti. Öyle bir uğrayıp yoklamış beni.

         Eve geldim. Yeşil çayımı yaptım. Yeni başladığım ve çok hoşlandığım  bir kitap beni bekliyordu.



9 Kasım 2012 Cuma

Kadın Olmak...



        Kadın olmak bugün spora gideceğin için haldur huldur evi toparlamak, sonra salona gidip bir saat ağırlık çalışıp 500 metre yüzüp koşa koşa eve gelmek, gelirken markete uğrayıp bir şeyler almak, eve gelmeden önce Konca'ya telefon edip "evde ekmek var mı?" demek, kapıdan girer girmez doğru mutfağa dalmak, çamurlu ıspanakları bir saat yıkamak, birde bulgur pilavı pişirmek,bu arada birikmiş bardağı ve kap kacağı makinaya doldurmak demek...

       Erkek olmak ise spordan gelince "Of çok yorulmuşum iyi çalıştım bugün yahu" deyip kumandayı eline almak yemek zamanına kadar kanepeye serilmek demek...

4 Kasım 2012 Pazar

Pırıl Pırıl Bir Pazar Sabahı...



              Bir kasım gününde böyle güneşli bir sabah içimi kıpır kıpır yaptı. Hem de evde ender yalnız olduğum sabahlardan biri.

              Sabah kalkar kalkmaz motor hızıyla ortalığı toplamaya başladım. Bir an önce düzenleyip keyfini çıkarmak için. Aksi halde ne kahvaltıdan bir şey anlarım ne içim huzur bulur.

               Konca motor gezisine gitti. Giderken de onu çıkarıp atmış, vazgeçmiş bunu çıkarıp atmış. Ama Kızgül'e kahvaltı hazırlamış her zamanki gibi. Nar suları sıkmış. Beyaz örtüsünü de ihmal etmemiş:))

               Ortalık toparlandı. Hava mis.  Akşam mayalayıp fırına koyduğum yoğurdu açtım. O da taş gibi. Kokladım buz dolabına koydum. Akşama kadar ellenmeyecek. Resmini çekecektim ama fotoğraf makinasını Konca almış.

               Şimdi kendime güzel bir kahvaltı hazırlayıp sabah keyfi yapacağım. Sonra gün bana ne verir bilmiyorum. Uzun bir yürüyüş mü? Yoksa kuzeni arayıp buluşma mı? Veya çok zevkli olmasa da vicdanımın beni dürtüklediği yaşlı teyze ziyareti mi? Belki de hepsinden biraz biraz...

1 Kasım 2012 Perşembe

Sofra




Şu Varna deli etti beni,
divâne etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda "Ha uşaklar!" Karadeniz havası,
rakı kadehte aslan sütü, anason,
uy anason kokusu!
Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim...
A be islâh be, islâh be hâlim...
Şu varna deli etti beni
divâne etti...


NAZIM HİKMET