1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

31 Temmuz 2012 Salı

Tembellik Ne Güzel...



                Hafif bir esinti var bugün. Öyle iyi geldi ki... Mutlu mutlu dolanıyorum evde. Kahvaltı gazete faslından sonra bilgisayarın karşısında melül melül müzik dinledim. Konca "Havuza gitmiyor muyuz?" dedi. Benim canım istemedi. O gitti.

                Tembellik öyle hoşuma gitti ki. Akşama dünden kalma irili ufaklı yemek var. Onlarla idare ederiz. Yani bugün mutfağa da girmeyeceğim. Akşam üstüne kadar böyleyim bugün. Kimse ilişmesin.



               Sahile Kafka'yı bitirdim. Bitmesinden üzülerek. Okuyanı da içine alan gizemli bir rüya gibiydi. Çok severek okudum. Kitap benimle Sinop'a da gittiği için çok eskitmişim. İyi ki Kızgül'ün kitabı değil. Yoksa çok kızardı bana. "Kitabı ne hale getirmişsin yaa!" diye...

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Tatil Her Güzel Şey Gibi Çabuk Bitti...



                 Bu sabah döndüğüm evimde kahvaltımı yaptım keyifle. Sonra özlediğim yatağımda uyudum mışıl mışıl.



              Sinop'da  en sevdiğim yerlerden Karakum Plajlarında yüzdüm hep. Bir ördek ailesi de seviyormuş oraları meğer. Yavruları da vardı. Çok şirinlerdi. Ben hep tatlı sularda yüzerler sanırdım. Meğer denizi de severlermiş.

 

       Karakum'un vahşi güzelliğini her şeye rağmen bozamamış insanoğlu.



           Temiz sularda yüzmek...



        Tek tük kalmış eski evli sokaklarda dolaşmak...



           Saat Kulesi,

  


         Alaaddin Camii,


         Limanda yürüyüşler... Akrabalarla iç içe mantı davetleri, pide davetleri. Ve tabi birkaç kilo ilavesi. Eski arkadaşım Yıldız'la o güzel buluşma...


    

         Bektaşağa köyümüzdeki akrabalarımızı ziyaret... Köyün o eşşiz sessizliği...  Domates, biber ve fasülyeleri dalında görmek...

         Hepsi çok çok güzeldi. Eve dönmek kadar güzeldi.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Sinop Sinop....



                Daha biletlerimizi almadık ama bir hafta on güne kadar Kızgül'le Sinop'a gideceğiz. Öyle özledim ki... O güzel sahillerini, kadınlar kahvesinde denize ve gemilere bakarak kahvaltı etmeyi, geceleri Aşıklar Caddesi'nde kalabalığa karışıp yürümeyi, çekirdek çıtlamayı, nokul yemeyi, cevizli ve yoğurtlu mantısını, kuzenlerle cümbür cemaat denize girmeyi, Akliman'ı, Karakum'u, akraba davetlerini, tıkabasa yediğimiz halde hala yememiz için ısrarlarını, tüm Sinop'un güler yüzlü insanlarını özledim ben.

               Çocukken yazın tatilimizi Sinop'ta geçirmek ne büyük mutluluktu benim için. Gideceğimiz günün gecesi sabah olmak bilmezdi. Gece boyu uyumaz kalkıp kalkıp saate bakardım.

               Anneannemlerin iki katlı evinde kalırdık. Teyzem de üç çocuğuyla gelirdi. Ne çok insan sığardı o eve. Sabah kahvaltıları bir şölen olurdu. Sinop'ta yaşayan kuzenler de gelirdi. Ev sahibi dayımın çocuklarıyla birsürü çocuk olurduk. İki ayrı sofra kurulurdu. Evde hiç yemediğimiz halde orda iştahımız açılırdı.Doymak bilmezdik.

               Anneanneciğimin kilitli bir dolabı vardı. O dolapta şekerleri, lokumları vardı. Biz anahtarı aşırıp şekerleri bitirirdik. Merdiven  trabzanından kayardık. Büyükler gürültümüze nasıl dayanırlardı bilmiyorum.

               O evde dolap içinde banyolar, sürgülü pencereler vardı. Sokak kapısı anahtarı kocamandı. Zaten biz çocukken Sinop'ta kapılar hiç kilitlenmezdi. Kapılar hep açıktı. Teyzeme giderdik mesela kapıyı hiç çalmazdık. Açar girerdik. O zaman hırsızlık yoktu demek:)) O ev şimdi bir apartman oldu.

               Kapının önünden simitçi, dondurmacı geçerdi. Dondurmacıdan külahta dondurma almaya bayılırdık.

               Bütün gün koşturup denize girip yorulurduk. Bazen açık hava sinemasına giderdik. Çekirdek alırdık. Kabuklarını hep yere atardık. Ne ayıp.

               Gece yengem mis gibi patiska çarşaflı yatakları sererdi. Kaygısız uykulara dalardık.