1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

30 Mart 2012 Cuma

O Eski Radyo Günleri...



             Nette dolaşırken rastladığım bu video beni o eski radyolu günlerime götürdü.

             Çocukluğumda evimizin en gözde eşyasıydı radyo.



  
              Arkadaşlarımıza "Bizim radyomuz Pihilipis marka" dediğimiz, ahşap, önünde tuşları olan bir radyoydu.  Kardeşimle o tuşlarla oynamaya bayılırdık gizli gizli.

              Büyükler "ajans" saatini hiç kaçırmazlardı. O saatlerde hiç gürültü yapamazdık. Baba "ajans" dinlerdi.

              "Orhan Boran ve Yuki"yi, "Çocuk Saati"ni, arap bacılı "Uğurlugiller Ailesi"ni çok severdik.

              Sonra pilli küçük radyolar çıktı. Hani şimdi deprem çantalarında bulundurulması lazım olanlardan...

              O küçük radyolara sahipsek bizden mutlusu yoktu. Geceleri radyoyla yatar, müzik dinlerdik. Dinlerken uyuyakalırdık, sabaha radyonun pili bitmiş olurdu.

              Annemle "Arkası Yarın" ı hiç kaçırmazdık. Çok çok güzeldi. Radyoyla mutlu mesut yaşardık.

              Ta ki televizyon gelip yerine kuruluncaya kadar.





   

           

26 Mart 2012 Pazartesi

Saadet Berna.




                  O Gülben Ergen'in bu sabahki konuğuydu. 94 yaşında emekli bir başöğretmen. Saçlarını iki yandan örmüş, pırıl pırıl bir zeka, çok güzel bir insan. Hayran oldum ona.

                 "Daima yapacak işim, yeni hedeflerim var. Çok okur, işinizi kendiniz yapar, dengeli yer içerseniz zinde kalırsınız. Her şeyin aşırısından kaçıyorum." diyor.

                 Zengin bir kütüphanesi varmış. Gece uykudan uyanır notlar alırmış. Zekasının pırıltısını okumaya borçlu demek ki.  Biraz Google'dan okudum. Facebook'da bir sayfası var. Üniversite öğrencisi bir kızını kaybetmiş yıllar önce. "Yaşamın bir anda bitebilirliğini görünce insanların kıymetini anladım."diyor.

                Allah güzel ömürler versin bu güzel insana...

21 Mart 2012 Çarşamba

Yoga



                   İlk defa bir yoga seansına katıldım. Nasıl huzurluyum, nasıl iliğim kemiğim dinlenmiş anlatamam.

                  Ne zamandır katılmak istiyordum, bir türlü olmuyordu. Saatleri bana göre biraz erken. Ya evdeki durumları ayarlayamıyorum ya dışarıda bir iş oluyor. Ağırlık ve aletlerle çalışmak daha kolay oluyor. Çünkü saati yok.

                   Neyse bugün sabah erkenden kalktım. Ortalığı toparladım. 11:30'da evden  çıktım.  12:00'de salonda hazırdım.

                   Yogaya özgü müzik eşliğinde nefesle başladık. Benim evde kendi çapımda yaptıklarıma hiç benzemiyordu. Hocayla çalışmak o ortama ait olmak çok güzeldi. Beynimin açıldığını hissettim sanki. Tatlı bir baş dönmesi oldu. Sonra hareketler... Birkaçı dışında başarabildim. İlk defa olmasına rağmen iyi sayılırdım  yani.

                   Benden yaşlı bir hanım vardı. Nasıl esnek. Hareketleri çok güzel yapıyordu. Kıskandırdı beni. Bende onun gibi kedi gibi esnek olmak istiyorum.

                   Bir saat çalıştık. Sonra uzanıp gevşeyip rahatladık. Hoca üzerimize pikeler verdi.Beynimizden ayak ucumuza kadar gevşedik gevşedik gevşedik...

                   Harikaydı. Bedenimi ve ruhumu saatlerce uyuyup uyanmış ve kuş gibi hafif hissettim. 

                   Herkes bir kere olsun yogayı denesin diyorum. Ben haftada iki gün yapmaya karar verdim.

                   Eve geldim. Hemen mutfağa girdim. Karışık kabak ve yaprak dolması yaptım akşama. Ocağa attım. Çayımı kaptım. Oturdum bilgisayara.

            

15 Mart 2012 Perşembe

Örgülerim.



             Kızgül'üme bir şapka ördüm. Soğuk günlerde başı üşümesin. Sıcacık gitsin gideceği yere.
Süslemek istedim. İstemedi. Sonra "İstersen bir küçük gül kondurabilirsin."dedi.



                 Bu da ördüğüm minik battaniye. Biraz daha yaşlanınca onu dizlerime örteceğim. Bir yandan çayımı içerken bir yandan kitap okuyacağım.

                 Biraz önce örgü kursundan geldim. Hava yağmurluydu. Sonra bir ara kara çevirdi. Mutfak alışverişi yapıp eve geldim.

                 "Çay taze miii?" diye ortaya seslendim. Yaşasın tazeymiş.

                  Dün Zülfü Livaneli'nin "Serenad"ına başladım. Şimdi bir elime onu bir elime çayımı alıp ağır ağır okuyacağım.

               
                  



                 

               

12 Mart 2012 Pazartesi

Beyaz Sayfa...

          


                Yorulmadım ben... Hep yeni beyaz bir sayfa açmaktan.

                Yine dolmakta beyaz sayfam.

                Yakında hiç yer kalmayacak.

                Umutla bakacağım ona...

                Ta ki hiç beyaz yer kalmayıncaya kadar.

     


          Resim.: Füsun Ürkün

8 Mart 2012 Perşembe

Kadınlar.



                           Evdeki varlıkları onlar zaten hep varmış gibi algılanan

                          ve sonsuza kadar var olacağı sanılan,

                          yokluklarında    kocaman kapkara bir delik açılan kadınlar...

                          Bugün kendinizi çok sevin... Küçük kadınlar, büyük kadınlar...


                          Hepiniz  çok değerlisiniz.




             Resim: Nuri İyem "Beyaz Yemenili Kız"

3 Mart 2012 Cumartesi

Teyzeme Ziyaret...









                       



                        Artık kapımız çalmaz oldu dedi teyzem. O işlerinin çok olduğu gelen gidenin bol ve mutfaktan çıkamadığı  zamanlara özlem duyarak sanki. "Arkadaşlarım ya hasta ya öldüler, komşularda ayağını kestiler birer birer". dedi. O artık  ayakta zaman geçirdiğinden çok  yatakta zaman geçiriyor. Tıpkı yeni doğmuş bebekler gibi. Ama bu bebeklik ne kadar hüzünlü,  sevgisiz ve yalnız.

                        Bakıcısıyla oturuyorlar. Arada çocukları geliyor. Ona her gittiğim de daha çok ziyaretine gitme kararı alıyorum. Gidişim onu mutlu ediyor.  Hep eskileri anlatıyor uzun uzun. Ama sonra kendimi hayatın akışına bırakıyorum.  Unutuyorum onu. Bazen beni anneme şikayet ediyor. Şu kadar gündür gelmedi diye.

                        Kadınlar artık mutfağa giremediğin de gelenler gidenler ayaklarını kesiyorlar o evden. Veya kadın önce öldüğünde erkek yalnız kaldığında da aynı şey oluyor. Çünkü kadının evi "ev" yapma özelliği yok oluyor...

                        Bu gün teyzeme ziyarete gittim. Her şey yerli yerinde. Eminim çekmeceleri hala mis gibi sabun kokuyordur. Ama evde bir canlılık yoktu. O yataktaydı. Beni görünce gözleri ışıldadı... Çay yaptı yardımcısı. O anlattı hep. Ben dinledim çayımızı içerken...


                        Resim "net"ten  kaynağını bilmiyorum.