1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

31 Aralık 2012 Pazartesi

Mutlu Yıllar



                 Öyle böyle geldik 2012 nin son gününe. Şimdi 2013 e bakmak lazım. Bilsek de her gün mutlu geçmeyecek, umut etmek lazım.

                 Mutlu yıllar...



28 Aralık 2012 Cuma

Kızdım Kendime.




                 Komiğim ben yaaa. Spordan çıkmış yorgun yürüye yürüye eve dönerken bir mağazaya girdim. Yarın akşam Konca'yla teknede erken bir yılbaşı partisine katılacağız. Bir şeyler bakayım dedim.  Ona bak buna bak derken yukardaki   tünikle elbise arası kedili şeyi gördüm.

                 Kediler aklımı başımdan aldı galiba. Sen al gel eve. Şimdi acaip pişmanım. Evet kediler çok şirin ama yaşıma uyduramadım hiç. Geri versemde ayıp olur dedim. Neyse kız kıza arkadaş toplantılarında giyerim olmazsa evde giyerim diye kendimi avuttum.

                 Yarın akşam motor grubunun düzenlediği tekneyle Boğaz gezintisinde olacağız. Giymek için evden bir şeyler uydururum artık.

                 Yılbaşı akşamı çocuklarla beraber bizdeyiz. Kafamda menüyü hazırladım. Zeytinyalı yaprak sarması, çerkes tavuğu, salatalar, mezeler, salçalı biftek, mantar,pilav. Geçen seneden pek farkı yok. Tatlıyı kızgül hazır alacakmış.

                 Bu arada kartlarım da geldi. Berfin, Mine, Nurşen, Eda, Nesrin, Sinem, Reyhan, Zehra, Hatice, Yasemen  çok teşekkürler. Umarım benimkilerde yerine ulaşmıştır.

                 2013 bekliyoruz. İnşallah eli kolu mutluluk dolu gelir ve hepimize dağıtır.

20 Aralık 2012 Perşembe

Dışarda Kar Yağıyor...





                            Evet, dışarda kar yağıyor. Ev sıcak. Minik çamımı aldım. Yanıp sönen ışıklarını seyrediyorum.

                            Kızgül çok sinirlenmiş. Yarın öğrencilere tatil. Ama öğretmenlere toplantı varmış. Müdür bey öyle buyurmuş. Yarın sabah dershaneye gidecek yani.



                  Bu yılın beni gülümseten ilk kartı Sinem'den geldi.  Ben de kartlarımı yolladım. Ve yeni kitabım. Henüz okumaya başlamadım. Yıllar önce seyrettiğim Sylvia Plath'ın hayatını anlatan  "Sylvia"  filminden çok etkilenmiştim. Kitap, yazarın tek romanı. Kendi yaşamından kesitler de yer alıyormuş.

                  Yarın  evde keyif yapacağım. Dışarı çıkmayı düşünmüyorum. Aslında Beyoğlu'na gitmeyi düşünüyorduk Konca'yla. Ama bu havada ev keyfi daha güzel. Belki kurabiye bile yaparım:))

                  

17 Aralık 2012 Pazartesi

Bir Dönem Dizisi






        12 Eylül kitaplarına, filmlerine, dizilerine bayılırım. Youtube da rastladım "Bu Kalp Seni Unutur mu" ya. Zevkle izledim 1.bölümü. Diğer bölümleri de izleyeceğim. İsteyenler izlesin.

        Ama bu şarkıyı da dinleyin.



   

13 Aralık 2012 Perşembe

Yeni Yıl Yaklaşıyor.



      Henüz kokina (İsmini de geçen sene öğrendim. Ben hep yılbaşı çiçeği derdim.) bile almadım. Onsuz yılbaşı olur mu hiç?  Mumlarım var ama. Onlar hiç eksik olmaz zaten. Küçük bir ağaç alacağım bu sene.

      Çalıştığım yıllardaki yılbaşılar geldi aklıma. O son gün ne koşuşurduk bankada. Harıl harıl çalışırdık. O yıllarda müşterilere hediyeler alınırdı. Hediye istemeye gelenler bir yandan, beğenmeyip kavga çıkaranlar bir yandan.  Ama bazende onlar bize getirirlerdi.

      Alışverişi hep son güne bırakırdım. Öğlen tatilinde koştura koştura hediyeler alırdım. Kendim için de mutlaka kokina alırdım. Dikenleri bata bata eve götürmek pahasına.

      Kasa tutturulup kapandıktan sonra müdürümüz bir şampanya patlatır mini bir kutlama yapardık. Bu arada çocuklar ikidebir arayıp "Anne kasa tuttu mu? Hadi ne zaman geliyorsun?" diye vızıldarlardı. 

       Ertesi sabah bankaya çalışmaya gelmek kaydıyla evlere dağılırdık. Ne zor gelirdi o ertesi gün gidip çalışmak. Bir gün bile yılbaşının ertesi günü tatil yapamadım

       Onun için emekli olduğumdan beri senenin ilk sabahı çok mutlu uyanırım. Her zamankinden telaşsız, herzamankinden huzurlu. Mecbur kalmadıkca dışarı çıkmam o gün. Dolanır dururum evde.

8 Aralık 2012 Cumartesi

Bugünlerde Neler Yapıyorum.



        Günlük hayatımda fazla bir değişiklik yok. Perşembe günü üniversiteden arkadaşım Ayşesin'le Deniz Yıldızı kafede buluştuk. Facebook sayesinde birbirimizi bulduk. Çok hoş bir gün geçirdik birlikte. Aradaki boşluğu doldurmak için yaşadıklarımızı birbirimize anlattık durduk. Evliliklerimizi, çocuklarımızı, iş hayatımızı... Teşekkürler Facebook. Bayağı bir işe yaradın.

        Vermek istediğim iki kiloyu uzun sürede vermiştim. İki kilo daha vermeye karar verdim. "Amaaan! İki kilo vermek çok kolay." demeyin sakın. Hayat tarzımı fazla değiştirmek istemiyorum. Nasıl olsa spor yapıyorum diye düşünüyorum. Yediklerime içtiklerime biraz dikkat edersem olur diye düşünüyorum. Ama olmuyor işte. Gençken kurt gibi yiyip çöp gibi kalıyordum. Artık metobolizmamın öyle olmadığını kabul etmem lazım.

        Gün içinde çok sağlıklı makul ölçülerde besleniyorum. Ama akşam olmaya görsün. Günün en kalorili yemeğini yediğim gibi  "O  meyve faydalı, bu meyve faydalı. Aaa! Kuru yemiş yemeden olur mu hiç? Kefir de içmeden olmaz." diye diye şiş bir göbekle yatağa yatıyordum.  Bunu değiştirdim.

        Akşam yemeğini hafiflettim. Yemekten iki saat sonra sadece bir meyva yiyorum. On gündür böyle. Ha bir de bir akşam rezene çayı bir akşam papatya çayı içiyorum. İlk günler karnım gurul gurul öttü açlıktan. Şimdi alıştım. Öyle rahatladım ki. Hiç gaz olmuyor. Hemen hemen düz bir karınla dolaşıyorum. Meğer ben geceleri ne çok yiyormuşum.

        Öğleden sonra çıkıp yürüdüm. Bir milyoncuları dolaştım. Ivır zıvır bir şeyler aldım. Mumlar aldım renk renk. Hiç dayanamam mumlara.

        Elimde Bilge Karasu'nun "Altı Ay Bir Güz" kitabı var. Yeni başladım. Yazarın ölümünden sonra yayımlanan son eseriymiş. Ben diğer eserlerini de okumadım zaten. İnce bir kitap.

        İşte böyle...

       

2 Aralık 2012 Pazar



               Yetmişli yıllar...  Üniversite yılları...  Ve bana kırk küsür yıl sürecek  arkadaşlığımızı veren yıllar.

                Gülen yüzlü, temiz kalpli arkadaşım...   İyi ki doğdun. Daha yıllar boyu yüzün hep gülsün...


1 Aralık 2012 Cumartesi

Yağmurda Gezinti.



              Hava "dışarı çıksam mı yoksa çıkmasam mı?" havasıydı tam. Dün de sıkı çalışmışım sporda. Bacaklarım tutulmuş. Hadi tembellik etmeyeyim,  hem biraz yürürüm, dönüşte de yemeklik bir şeyler alırım dedim.

              Çıktığımda henüz yağmur yağmıyordu. Ve her zaman ki gibi benim şemsiyem yoktu. Yağmur başladığın da bir milyoncunun önündeydim. Hemen ucuz şemsiyelerden bir tane aldım. Bunlardan da evde bir sürü var. Ben yine her yağmurda bir tane daha alıyorum.

             Açtım şemsiyemi başladım yürümeye.  Başımın üstünde tıp tıp seslerini dinleyerek ve huzur bularak yürüdüm yürüdüm. Botlarım biraz su aldı. Aldırmadım. Hava öyle yumuşacık ve ılıktı ki.

             İçimde ki sıkıntıları kaldırımlara serpe serpe yürüdüm. Açılan boşluktan içime gülümsedim.

             Şimdi evdeyim. Çayım elimde, akşam yemeklerim pişmiş.   Huzurdayım yani.


             Resim: Füsun Ürkün.

26 Kasım 2012 Pazartesi

Hep Aynı Günler.



       Günler öyle geçiyor, birbirinden farksız.

       Önümdeki çok tanıdık günü satır satır biliyorum.

       Tembel sabahlar...

       Seviyorum ama sabah tembelliğini. Emekliliğin bana armağanı.

       Sonra yapılacaklar sıraya giriyor. Bunlar müşterek hayatımız için yapılması zorunlu şeyler: Yemek, temizlik, alışveriş...

      Sonra sıra kendime geliyor. Müzik dinleme, kitap okuma, belki bir arkadaşla buluşma, spor, sahilde yürüyüş...

      Bazen mutlu mu mutlu, umutlu, huzur dolu hissediyorum. Bazen bezgin, bıkkın, kızgın...

      Bazen dolu dolu bir yaşamı, bazen yalnızlığı özlüyorum.

      Böyle gidiyor işte.

20 Kasım 2012 Salı

Yalnız Bir Gece.



           Aslında yalnız olmadığım, ama yalnız hissettiğim bir gece. Ortalık sessiz. Herkes kabuğunun içinde.

          Youtube'a "Yalnızlık" yazdım.  Sezen Aksu'nun "Yalnızlık Senfonisi" çıktı seçeneklerde. Hadi dinleyelim. 

          "Anladım sonu yok yalnızlığın, her gün çoğalacak..." diyor içli içli Sezen.


13 Kasım 2012 Salı

Özlemişim...


        Özlemişim denizi. Martı çığlıklarını. Uslu bir kız gibi salındı durdu deniz. Ayaklarımızın dibine kadar sokuldu. Oh! İyot kokusunu koklamak, denizi dinlemek. Ne güzel...

         Konca'yla Suadiye balıkçı barınağında çaylarımızı yudumlarken hissettiklerim bunlardı işte. Konca sigarasını yakmış çayın yanına  Adalara bakıyorduk. Birden nasıl canım sigara çekti. Sekiz yıl olmuş bırakalı. O zamandan beri bir nefes bile içmemişim. Konca'ya " Bir fırt alsam ne olur ki?" diye onay bekleyerek yaklaştım. Hiç yüz vermedi. Sigarasını söndürdü. Gidip geldim. Onu bırakmak için ne çok emek verdiğimi düşündüm. İyot kokusunu tekrar çektim içime... Geçti gitti. Öyle bir uğrayıp yoklamış beni.

         Eve geldim. Yeşil çayımı yaptım. Yeni başladığım ve çok hoşlandığım  bir kitap beni bekliyordu.



9 Kasım 2012 Cuma

Kadın Olmak...



        Kadın olmak bugün spora gideceğin için haldur huldur evi toparlamak, sonra salona gidip bir saat ağırlık çalışıp 500 metre yüzüp koşa koşa eve gelmek, gelirken markete uğrayıp bir şeyler almak, eve gelmeden önce Konca'ya telefon edip "evde ekmek var mı?" demek, kapıdan girer girmez doğru mutfağa dalmak, çamurlu ıspanakları bir saat yıkamak, birde bulgur pilavı pişirmek,bu arada birikmiş bardağı ve kap kacağı makinaya doldurmak demek...

       Erkek olmak ise spordan gelince "Of çok yorulmuşum iyi çalıştım bugün yahu" deyip kumandayı eline almak yemek zamanına kadar kanepeye serilmek demek...

4 Kasım 2012 Pazar

Pırıl Pırıl Bir Pazar Sabahı...



              Bir kasım gününde böyle güneşli bir sabah içimi kıpır kıpır yaptı. Hem de evde ender yalnız olduğum sabahlardan biri.

              Sabah kalkar kalkmaz motor hızıyla ortalığı toplamaya başladım. Bir an önce düzenleyip keyfini çıkarmak için. Aksi halde ne kahvaltıdan bir şey anlarım ne içim huzur bulur.

               Konca motor gezisine gitti. Giderken de onu çıkarıp atmış, vazgeçmiş bunu çıkarıp atmış. Ama Kızgül'e kahvaltı hazırlamış her zamanki gibi. Nar suları sıkmış. Beyaz örtüsünü de ihmal etmemiş:))

               Ortalık toparlandı. Hava mis.  Akşam mayalayıp fırına koyduğum yoğurdu açtım. O da taş gibi. Kokladım buz dolabına koydum. Akşama kadar ellenmeyecek. Resmini çekecektim ama fotoğraf makinasını Konca almış.

               Şimdi kendime güzel bir kahvaltı hazırlayıp sabah keyfi yapacağım. Sonra gün bana ne verir bilmiyorum. Uzun bir yürüyüş mü? Yoksa kuzeni arayıp buluşma mı? Veya çok zevkli olmasa da vicdanımın beni dürtüklediği yaşlı teyze ziyareti mi? Belki de hepsinden biraz biraz...

1 Kasım 2012 Perşembe

Sofra




Şu Varna deli etti beni,
divâne etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda "Ha uşaklar!" Karadeniz havası,
rakı kadehte aslan sütü, anason,
uy anason kokusu!
Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim...
A be islâh be, islâh be hâlim...
Şu varna deli etti beni
divâne etti...


NAZIM HİKMET

25 Ekim 2012 Perşembe

Güzel Bir Bayram Olsun.



        Sahip olduklarıma şükrederek uyandım bayram sabahına. Şükürler olsun ki ben ve sevdiklerim sağlıklıyız, çocuklarım yanımda.

        Bayramlar bende biraz stres yaratır nedense. Kimse gelmediği halde evi dört gün boyunca derli toplu tutma savaşı, buna karşılık ev halkının yayıldıkca yayılması, öncesinde yapılan hazırlıklar gerer beni.

        Bu bayram hiç kasmadım. Sabah kalktığımda yine bir eşofman geçirdim üzerime. Hadi itiraf ediyorum. En yeni olanını ve üzerinde çamaşır suyu lekeleri olmayanını... Bayram yemeğini bugün yaptım mesela. Fırına poşette bir tavuk attım bir de pilav. Oldu bitti. Aldım kahvemi diğerleriyle birlikte ben de yayıldım.

       Öğleden sonra benim teyzemi, Konca'nın dayısını ziyaret ettik. İşte bir gün hadi bilemedin iki gün yeter  bayram için.

       Hepinize mutlu bayramlar diliyorum ve bu şarkıyı gönderiyorum.




21 Ekim 2012 Pazar

Güzel Bir Motorcu Düğününden Notlar.



             Ebru ve Mustafa evlendiler dün. Motorlarla  gelin almadan sonra Küçükyalı nikah dairesindeydik. Gelin yırtmaçlı eteklerinin altına beyaz şort giymişti. Süslü motoruyla duvağını savura savura geldi.

             Konca benim ısrarlarımla motoru çıkarmadı. Genelde bütün  motorcu düğünlerine motouyla katılır.






           Nikahtan sonra program Haydarpaşa'da bizi bekleyen tekneyle Boğaz'a açılmaktı. Gece Haydarpaşa Garı gece muhteşemdi. Ne yazık ki  bizm emektar fotoğraf makinası gece iyi resim çekmiyor.





       Cam kenarında Boğazı seyrederek şarabımı yudumlamak çok keyifliydi.





      Nostaljik şarkılar eşliğinde Koncayla dansta çok keyifliydi. . Arkadan Türk Sanat Müziği, oyun havaları geldi.




      Bu da gelinle damada önlük takma merasimi...


 

      Hep köprünün üstünden geçecek değiliz ya. Bu kez de altından geçtik.

      Hoş bir geceydi. Allah yeni evli çifte huzur dolu bir yaşam versin. Darısı benim çocuklarımın başına...

18 Ekim 2012 Perşembe

Bugün Dinleniyorum.



           Kahvemi alıp balkona geçmiştim ki  akordeon çalan adam, karısı, pusette çocukları göründü. Epeydir görünmüyorlardı. Hatırla sevgiliyi çaldılar bu kez. Tabi ben mest. Yukarı doğru baktılar. Bu sefer üşendim yerimden kalkmaya. Her zaman poşete sarıp  biraz da utanarak attığım bozuklukları beklediler sanki. Sonra çalarak uzaklaştılar. Onlar uzaklaşınca içime "keşke kalkıp atsaydım" pişmanlığı çöktü.

          Dün kuzenler bendeydi. Ondan önceki gün hazırlıkları yaptım.  O değil de beni asıl yoran sabah kalktığımızda beni bekleyen kötü bir sürprizdi . Yatak odasında bir su birikintisi, akvaryumun suyu yarıya inmiş. Akvaryumun camı ayrılmış ek yerinden ve gece boyu su akmış. Bizde mışıl mışıl uyumuşuz. Akvaryumun üstünde durduğu şifonyer kaplamaları ayrılmış içi vıcık vıcık su dolmuş,içindekiler su içinde. Halı dersen su içinde. Neyse ayrılan kısımı geçince su akımı durmuş. Yoksa balıkcıklar da aramızdan ayrılacaktı.

         Bana çıkan fazladan işleri tahmin edersiniz. Neyse ben giriştim. Konca yeni bir akvaryum aldı. O zamana kadar balıkçıklar kovada beklediler.


           Bu yeni akvaryumumuz. Kuzenlerle çay keyfi için hazırladıklarıma gelince...



     Közlenmiş patlıcan ve kırmızı biberden yapılmış salata.



               Cevizli kabak ve havuç kavurması. Üzerine sarımsaklı yoğurt.



          Biraz yaprak sarma. Artık yaprak sarmayı küçük bir tencereyle yapıyorum. Peynirli ve patatesli börek. Dr Oetker in cheese kekinden, birde kakaolu pudingden bisküvili bir pasta uydurdum. Pek beğendiler. Ama onun resmini çekmeyi unutmuşum.

         Neyse işte bugün aylaklık yapıp dinleniyorum. Hiç bir planım yok. Anında karar verip canım isterse yapıyorum. Mesela biraz önce şekerim düştü. Hemen girdim mutfağa mis gibi bir tarhana çorbası yaptım. Sadece kendim için. Oh! ne güzel. Belki akşama doğru diğerleri için de bir şeyler yapmak ister canım. Kim bilir?

10 Ekim 2012 Çarşamba

Afiyet Sokak.



            İstanbul'a ilk geldiğimiz de Konca beni sık sık çocukluğunun geçtiği Sarıyer Afiyet Sokağa götürürdü. Mecidiyeköy'den Töbank Levent şubesine gelir: "Annemlere bir şeyler söyle bu akşam Sarıyer'e gidelim." derdi. Ben kayınvalidemi arar: " Anne kasa tutmadı, biz gecikeceğiz." falan derdim.



          Arabayı Afiyet Sokağa bırakırdık. "Bu ev Selva ablaların" derdi. Selva abla onun unutamadığı Fahriye Ablasıydı.



         "Burası bizim evimiz işte. Anneannem ve dedem geldiğinde sevinçten öldüğüm babaanneme beni denize götürmesi için yalvarıp ağladığım ev."



         Burası da "Sidikli Kızlar"ın eviymiş. Onlar da unutulmayanlardan. Bu sokakta ilk okulu bitirmiş Konca. Babası Denizcilik Bankası'nda şefmiş. Akşamları kocaman balıklarla gelirmiş. Evlerinde misafir eksik olmazmış. Anneaneler, babaneler, büyükbabalar, dayılar,amcalar,yengeler...



         Biz her Sarıyer'e gidişimizde sokaktan evlere baka baka deniz kenarına iner, balıkçı barınağında salaş restaurantlardan birine oturur, balıkçıları seyrederdik. Ankara'daki ilk evimizi özlerdik.

         Biz bugün yine Afiyet Sokak'taydık...



        

9 Ekim 2012 Salı

Dün Gece Bizim Evde...



            Zehra Parıldayan Çiçek bizdeydi dün gece. Teyzeme baş sağlığına uğramıştı. "Hadi bu gece bizde kal" dedim. "Oluur "dedi.  Küçükyalı'ya geldik,balıkçıya uğradık. Ben balıkları temizletirken baktım yok olmuş. Biraz sonra bir şişe şarap alıp gelmiş.



          Konca ocak başına geçti. Balıkları nar gibi kızarttı. Ben de kocaman bir yeşil salata yaptım.

   

         Zehra'cığımla bol bol sohbet ettik. Bloglardan, kitaplardan, çocuklardan. Zehra emekli oldu ve minik torunu Ege'ye bakıyor. Böyle arada sırada kaçamaklar yapıyor. Bir akrabanın düğünü için İstanbuldalar.



             Oturup kahvelerimizi içtik. Sabah kalktığım da yoktu. Biraz sonra sıcak simitlerle geldi. Sabah erkenden Küçükyalı'yı keşfetmeye çıkmış enerjik kadın. Kahvaltıdan sonra veda edip oğluna gitti.

3 Ekim 2012 Çarşamba

Bir Doğum Günü...



          Bu sabah kalktığım da hemen aklıma geldi doğum günüm olduğu. Ev sessizdi. Ben kahvaltımı yaparken bir kaç telefon geldi sevdiklerimden. Oğul aradı akşama geleceğini söyledi. Akşama balık yaparım dedim kendi kendime. Kızgül işe gitmişti. O da arayıp kutladı.

          İçimde bir beklenti. Güzel bir şeyler bekledim. Doğum günüm ya. Bir şey değişmedi.

          Günlerdir eve bakamamıştım. Temizliğe giriştim. Sildim süpürdüm toz aldım. Parladı her yer. Benim de içime ferahlık doldu.

          Dışarı çıktım. Önce balıkçıya uğradım. Balıklar ayıklanırken ben Mado'ya gittim. Çikolatalı çiz kek ısmarladım. Yeni bir kitaba başladım. Kendime gülümsedim ve "İyi ki doğdun" dedim.

30 Eylül 2012 Pazar

Mustafa'yı Uğurlamak...




                 Kuzenimin eşi, dostumuz... Aylardır mücadele ediyordu o malum hastalıkla. Son günlerine kadar kendini hiç bırakmadı. Güzel insan nur içinde yat huzur içinde uyu.



26 Eylül 2012 Çarşamba

Deniz Yıldızı Kafe Ve Bir Buluşma



      Annemle onbeş günlük beraberliğimiz yarın bitiyor. Israrlarımıza rağmen bu kadar kalabildi ancak. Yarın Ankara yolcusu.

      Annanesi burda diye oğul da hemen her akşam bizdeydi. Kalabalık sofraların tadını özlemişim. Sabah hep yalnız kahvaltı ederim. Kahvaltılarımızı annemle birlikte yaptık. Tabi bende biraz erken kalktım. Akşamları annemin bütün dizilerini seyrettim. Biraz yüksek sesle izlediği içinde kitap okuyamadım.  Ne zaman bilgisayarın başına otursam " Yine mi  oraya oturdun? Ne anlıyorsun bilmem?"diye azıcık kızdı. O kadarcık olur ama:)) Ne zaman dışarı çıksam hırkamı elime tutuşturdu. "Bu kız hasta olana kadar üşüdüğünü bilmez" diye. Ah Anneciğim! Çocuklar vaktiyle evlenip çoluk çocuğa karışsalardı şimdi boy boy torunlarım olurdu benim de. Annemle ufak tefek sürtüşmelerimiz Kızgül'ün pek hoşuna gidiyor. "Oh olsun sana" der gibi muzur muzur gülüyor.

      Bugün de kardeşim İstanbul'a geldi iş için. Akşama dönüyor. Görüşebilmek için orta bir yerde buluşalım dedik. Kadıköy Beşiktaş İskelesinin üstünde Deniz Yıldızı kafede buluştuk. Zaten çok severim bu kafeyi ve manzarasını. Karşımızda hiç seyretmekten bıkmayacağım Haydarpaşa Garını, vapurların gelişlerini, yolcuların vapurdan inişlerini, tekrar dolan vapurları gidişlerini,telaşlı insan manzaralarını izlemek çok keyif verir bana.

     Konca, ben, annem metroya kadar arabayla gittik. Annem yürüyemez çünkü o kadar. Ben metroyu ilk defa kullandım. Çok hoşuma gitti. Vııjjt diye onbeş yirmi dakikada Kadıköy iskelesindeydik. Bundan sonra Kadıköye giderken hep metroyu kullanacağım. Trafik korkunç çünkü.

     Biz kafede yerimize oturduk. Bir vapur yanaştı. Bir baktık içinden kardeşim indi. Bize el salladı. Epeyce oturup hasret giderdik. Hoş bir gün oldu.

21 Eylül 2012 Cuma

Serin Bir Sabah.




         Serin, mis gibi bir sonbahar havası. Sabah kalkınca üste giyecek daha kalın bir şeyler arandım.  Açık pencereleri kapadım. Sıcak çayımı alıp pencere kenarında oturup sokağı seyrettim bir müddet. Ve hayatı seyrettim öylece.

         Sonra ortalığı toparladım.  Çay gazete keyfi yaptım biraz. Mutfağa gireceğim biraz sonra. Akşama kabak biber karışık dolma yapacağım. Sonra gün benim. Spora gideceğim. Hatta yürüyerek gideceğim. Eve tatlı bir yorgunlukla döneceğim.

 Hazan Bahçeleri

                                                                                         
Kalbim yine üzgün, seni andım da derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden 

        
Yahya Kemal 

19 Eylül 2012 Çarşamba

Deneme Bir İki...

 
           
                   Pazardan, uzun domateslerden aldım. Robottan geçirip iki tencerede biraz tuzla kaynattım. Söndürdükten sonra biraz zeytinyağı ilave ettim. Daha önceden kavanozları sterilize etmiştim. Domatesleri sıcak sıcak kavanozlara doldurdum. Ters çevirip tezgaha koydum. Ertesi güne kadar bekleyecekler böyle. Sonra yerlerine kaldırılacak, kış sofralarımıza lezzet katacak. Birkaç gün sonra bir on kilo domates daha alınıp işlem tekrarlanacak.
   
 
 
 
                         Minik  probiyotik yoğurtlardan aldım. Sade olanından tabii. Sütü kaynatıp soğumaya bıraktım. İçine minik minik kuru kayısıları doğradım. Serçe parmağımla sıcaklığını kontrol          ettim. Hafiften ısırması lazım.Kesinlikle yakmamalı.Sütü mayaladım sarıp sarmaladım.  Biraz da şımarttım. Şimdi mayalanmasını bekleyeceğiz.  Beş altı saat geçmeli en az.                                   
 
 
 
 
                        Yaşasın! Meyveli yoğurdum olmuş. Hem de çok güzel görünüyor. Şimdi ağzı açık dolaba kaldırılacak. Böylece sabaha daha katı bir yoğurt olacak. Ve afiyetle yenecek .  
 
                                                 

14 Eylül 2012 Cuma

Ben Blogumu Özledim...



            Ankara'ya güzel yeğenlerden birinin nikahına gitmiştim. Epeydir yoktum buralarda. Ankara günleri çok hareketli geçti. Bütün akrabalar nikah için toplandık. Gelin çok güzeldi. Hep bir arada olmak çok güzeldi. Bir evden bir eve koşturup durduk.

            Kırk küsur yıllık arkadaşım tekrar Ankara'ya yerleşmişti kızıyla. Uça uça onu ziyarete gittim. Hasret giderdik.

            Bugün annemi de alıp İstanbul'a evime geldim biraz önce. Hem evimi hem blogumu özlemişim çok. Yarın tek tek bütün blogları okuyacağım. Tabi annem alınmazsa. Çünkü kitap okumama bile bozuluyor bazen. "İki laf etmiyorsun." diye. Aman anne sultanı kızdrmayalım. Yarın onu ablasına götüreceğim. Teyzem dört gözle onu bekliyor.

            İstanbul çok sıcak geldi bana. Eylül'e küstüm biraz. Ankara geceleri daha serindi.



           

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Burgaz Ada'da Bir Gün.



         Serin güzel bir gündü ve deniz çok lacivertti Burgaz Ada'ya doğru yol alırken. Hem de Konca'nın doğum günü. 



         Ben daha önce hiç gitmemiştim Burgaz Ada'ya.



         O güzel sessiz sokaklarında yürüdük.



           Ben "Keşke Adalı bir arkadaşımız olsaydı. Bu evlerden birinde öğlen uykusuna yatsaydık." diye geçirdim içimden. Herhalde bin yıl uyumuş gibi hissederdim kendimi.



         Doğaçlama yürüdük sokaklarda. Evlerin önünde mutlaka banklar vardı. Çiçeksiz ev hiç yoktu.



           Bu da Ada sakinlerinden bir sarman.



          Deniz kıyısında Yasemin Restaurant'a geldik. Hiç aç değildik. Ama denize karşı bir şeyler içmeden olmazdı.



            Kalamar tava, sigara böreği ve bira söyledik. Rumca şarkılar çalıyordu fonda.




             Sıra denize karşı kahvelerde tabi. İyi ki doğdun Konca. Nice senelere.