1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

28 Mart 2011 Pazartesi

Çiçekler Aldım

    



            Kaç gündür blogu açık yakalayamıyorum. Hazır açık bulmuşken çabucak bir şeyler yazıvereyim.

            Dün  tam gazetemi çayımı almışken oğul telefon etti. "Anne neskafe suyunu koy, omleti tavaya at geliyorum."  Mutfağa geçtim. O geldiğinde tepsisi hazırdı. Sonra hadi seni Bauhaus'a götüreyim dedi. Bende çiçek almak istiyordum balkona.

            Çiçeklerimi aldım ama saksılara geçirmedim daha.  Biraz sonra halledeceğim. Sabah erkenden tiroidle ilgili tahlillerimi yaptırmaya gittim. Nohut ıslatmıştım. Onu düdüklüye atacağım. Ondan sonra balkona sıra gelecek. Hava serince ama bahar açılışını yapacağım. Çiçeklerimle bir kahve içeceğim.

            Kızgül'ün izin günü. Daha uyuyor. Cumartesi pazar dersaneye çok erken gidiyorlar. Akşama kadar derse giriyor. Sonrada velilerle telefon görüşmesi yapıyor. Kayıt yapmaya ikna ediyor. Gece dokuzbuçuk onda evde oluyor. Çok yoruluyor. Üzerinde de çok baskı var kayıt konusunda. Sanki nazi kampı. Bir arkadaşıda hasta oldu diye işten çıkarıldı. Kızgül'e sende çık diyorum. O da stajyerliğinin kalkması için bir seneyi doldurmak istiyor. Dayanmaya çalışıyor. Seneye inşallah formasyon alabilirde daha iyi bir iş bulabilir.

            Şimdi mutfağa gidiyorum nohut pişirmeye. Yanında da akşamdan bulgur pilavı var...  Öğleden sonra  çıkıp yürürüm. Çarşamba günü Ankara'ya gidiyorum.

23 Mart 2011 Çarşamba

Moonstruck Cafe Taş Plak

       



              Konca vergi dairesine gitti motorla. Ben de temizlik yaptım harıl harıl. Tam işim bitti telefon çaldı. Konca arıyor. "Bir yerde bişeyler içelim." diye. Yorulmuşum. Canım bira çekti.

              Geldi beni motorla aldı . Aşağıya indim yukardaki pozu verdim. Sanki motor kullanıyormuşum gibi. Sonra arkaya geçtim. Bostancı Moonstruck Cafe'ye gittik. Motoru ağacın altına park ettik.

              Ben bira konca neskafe söyledi. Hafif latin müziği çalıyordu. Hava güneşliydi ama soğuktu.

              " Bu parçayı hatırladın mı? dedi. "Hani küçük odada duvarda asılı taş plak varya. İşte o çalıyor." "Annem'le Babamın şarkısıydı"

               Başka bir kulakla dinledim şarkıyı. Emel anne ve Asaf baba kimbilir kaç kez dinlediler mutlulukla? Kaç kez  hüzünlendiler kimbilir?





Sizin için... Bir yerlerden dinlemeniz dileğiyle...

20 Mart 2011 Pazar

Bir Issız Blog

    

          Bugün Bir Kedinin Hatıraları bloguna uğradım. Sahibesi Devin hn. aramızda değil artık. Ama bende hala kayıtlı. Ara sıra uğrayıp onun mücadelesini okuyorum. Blogun ıssızlığı içimi acıtsa da...

          Kendi blogumu düşünüyorum. Günün birinde böyle ıssız kaldığın da kimler uğrar acaba? Belki torunlarım gelir. Tanırlar beni. Severler belki.

          Ben Devin'i seviyorum. Nur içinde yatsın.

18 Mart 2011 Cuma

Kahve Günü




           Bugün aldığım nergisin resmini bloga koyarken sorun çıktı. Bir türlü yükleyemedim. Boş bir kare bana bakıyor. Neyse sonra düzelir belki. Beni sinirlendiriyorlar artık. Ağız tadıyla bir yazı yazamıyorum. Diğer blogları okurken sorun çıkıyor.

           Dünden beri İstanbul'da yağmur çiseliyor. Bahar yüzünü şöyle bir gösterip gitti. Ne güzel sabahları kuş seslerini duyuyordum camı açtığımda. Ağaçlar da birden tomurcuklanmışlar. Bahar hissediliyor ama güneş birazcık kaçtı.

           Bugün Nilgün'lerde kahve günümüz vardı. Kahvelerimizi içtik sohbetlerimizi yaptık. Sonra Bağdat caddesinde yürüdük biraz. Şemsiyemiz yoktu. Ben beş milyona şemsiye aldım. Şemsiyenin altına sıkıştık kuzenle. Çiçekcide çok güzel çiçekler vardı. Ben bir nergis aldım. Mor sümbüllerde de aklım kaldı ama taşıyamam diye almadım.

           Eve gelince alelacele mutfağa girdim. Bir tek pilavım vardı. Yoğrulmuş köftem vardı buzlukta. Bezelyeli enginar yaptım zeytinyağlı. Çok güzel oldu. Yemek işi halledilince öyle bir rahatlıyorum ki. İçimde güller açıyor sanki.

           Oğul uğradı. Yemeği birlikte yedik. Kızgül'üm hala çalışıyor. Biraz sonra "anne yemekte ne var?" diye gelir.  "Çok yorulduuum" diye naz yapar biraz. Oda yemeğini yeyince bugün benim iş bitti artık. Odama çekilebilirim.  Kitap mı okurum dizi mi seyrederim keyfim bilir artık.

13 Mart 2011 Pazar

Pazar Gezmesi



          

           Sabah Konca'nın takur tukur sesleriyle uyandım. "Tehlike atlattık." dedi konca. Banyo lavabosunun borusu patlamış meğer. İyi ki konca uyanıkken. Yoksa her taraf batmıştı. Motosikletine atlayıp gerekli parçayı alıp gelince şirinlik yaptım biraz. "Evimin erkeği gelmiş, sen olmasan ben şimdi ne yapardım." dedim. Nasıl gevşedi ,nasıl dört köşe oldu. Bir güzel tamir etti. Ben de banyoyu temizledim. Ona kahve servisi yaptım. Tuzla'ya motor gezisi vardı. O buluşma yerine gitti. Biz de kuzenle Fenerbahçe Parkı'na gitmeye karar vermiştik.

         


                Küçükyalı'da balkçıda buluştuk. Güzel bir salata ile balık çorbası içtik. O inanılmaz trafiğe aldırmadan bir taksiye binip Fenerbahçe Parkı'na gittik.



               Üç gün İstanbul'da soğuk oldu diye güneşi gören, kendini dışarı atmış. Biz de güneşi koklaya koklaya yürüdük.



             Ağaçlar daha çiçeklenmemişti. Ama mis gibi denizin kokusunu duyuyorduk.



              Ayaklarımızı denize karşı sarkıttık,





               Ve denizin o güzel şarkısını dinledik.

8 Mart 2011 Salı

Kadınlar Günü






Kadınlarımız



Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.
.

Nazım Hikmet Ran

             

7 Mart 2011 Pazartesi

Bugün Neler Yaptım.

 





           Sabah pırıl pırıl güneşli bir hava. "Ay,ne güzel!" dedim. Balkonun kapısını açıp başımı uzattım ki aman Allah'ım! Zehir gibi soğuk bir hava... İstanbul'da alışmadığımız kadar soğuk var bugün. Gözüm yukardaki sardunyacığa ilişti. Çalışmış çabalamış bu soğukta çiçek açmış bana. Utandım doğrusu biraz. Ne zamandır hiç ilgilenmedim onlarla. Yazıktır.

           Kahvaltı, plates derken öğlen oldu. Bu soğukta sokakta fazla zaman geçirmeyeyim, dedim. Herkes hastalıktan kırılıyor. Evi düzenledim. Biraz temizlik yaptım. Kendime bir güzellik maskesi hazırladım. Yoğurt bal limondan oluşan... Sürdüm yüzüme. Kitap okudum biraz. Hala Vedat Türkali'nin Kayıp Romanları'nı okuyorum. Severek okuyorum ama yavaş okuyorum. Seksenine merdiven dayamış, sürgünden dönmüş bir adamla 27 yaşında genç bir kızın aşkı var kitapta. Kitapta da olsa 50 yaş farkını garipsedim. 20-30 değil 50 yaş. Çok fazla. Kadın 50 yaş büyük olsaydı ne olurdu diye düşündüm. Romanda bile olmaz böyle bir şey sanırım. Tabiat erkeklere bazı konularda biraz torpil yapmış.

          Akşam mönüsünü peynirli börek, ayran ve salata olarak tasarladım. Börekleri hazırladım ve sonra markete yollandım. Yarının mönüsüde hazır. Etli pazı dolması yapacağım. Börek fırında. Ayranı konca'ya yaptıracağım. Benimkini beyenmiyor. "Su gibi yapmışsın" diyor.  O yapsın bakalım.

6 Mart 2011 Pazar

Yinemi Çiçek










Var mı dünyada günah işlemeyen söyle:
Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle




Ömer Hayyam

2 Mart 2011 Çarşamba

Kadıköy'de Aylak Aylak

  



            Bugün Kadıköy'de dolaşırken ne kadar şanslıyız dedik konca'yla. Aylak aylak dolaşma lüksümüz var.

            Hava buz gibiydi Biz öyle ellerimiz ceplerimizde  yürüdük. Sokaklardan deniz görünüyordu. Barlar Sokağına gelmişiz. Konca "Hadi sana bira ısmarlıyayım" dedi. Canım çekmedi nedense. Hem göbek yapıyor. Hadi çay molası verelim dedik.



           Sıcacık çaylarımızı içtik. Ben yanında tiramisü yedim. Sonra yürümeye devam ettik. Kadıköy Çarşısını ve Akmar Pasajı'nı gezdik. Konca kendine pilot mont baktı. "Bunlar hem pahalı hem Çin malı" dedi almadı. Ben ona eski günlerdeki gibi yeşil bir parka beyendim. Ama o hoşlaşmadı.



           Eski çizgi romanlarımıza rastladık.





              Masklar gördük.




             Bunlar da aşık iskeletler...





          Bu bir tişört yazısı...






             Burası da şarap eviymiş. Biz girmedik tabi. Paşa paşa evimize geldik. Önce balıkçıya uğradık. Ve bol yeşillik aldık. Balıklar ızgarada . Bende salata yapmaya gidiyorum.

1 Mart 2011 Salı

Sakın Dokunmayın




              O bizim kendimizle hesaplaşmamız, o bizim paylaşımımız, o bizim dostluğumuz, o bizim fısıldadıklarımız...

               Sakın dokunmayın.