1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

27 Şubat 2011 Pazar

Galeta Unlu Poğaça



        Oğul ve Konca erkenden Motosiklet Fuarı'na gittiler bugün. Evi boş bulunca ne yapılır? Ben de onu yaptım. Ortalığı süpürüp sildim. Bilhassa Kızgül'ün odasını düzenlemek için çok uğraştım. Şuraya yazıyorum: Bu dağınıklıkla bu kız evde kalacak:)))

        Sonra galeta unlu poğaçamı yapıp buzluğa attım. Salı günü Nurşen ve Melahat ablalar geliyor. Poğaçalar o gün pişecek. Söylemesi ayıp daha neler neler yapacağım: zeytinyağlı biber dolması, yalancı su böreği, mercimek köfte, kuskus salatası, kereviz salatesı, kremalı pasta... Menü böyle işte.

        Gelelim poğaçaya. Bu çıtır çıtır içli köfte görünümünde bir şey oluyor. Soğanlı-kıymalı bir iç hazırlıyorsunuz. Hamur malzemeleri: yarım su bardağı yoğurt, yarım su bardağı sıvı yağ, iki çorba kaşığı tere yağ, bir yumurtanın sarısı,  bir  çay kaşığı tuz, kabartma tozu, üç su bardağı un. Yumuşak bir hamur yoğuruyoruz. Küçük parçalar koparıp kıymalı harcımızı içine koyuyoruz. İçli köfte şekli veriyoruz.  Önce yumurta akına sonra galeta ununa buluyoruz. Önceden ısıtılmış fırında mis gibi kokular gelene kadar pişiriyoruz.

        Ben öyle şu kadar dakika pişirin filan diyemem. Koklayacaksınız pişip pişmediğini anlıyacaksınız benim gibi. Yanına da güzel bir çay afiyetle yiyeceksiniz.

23 Şubat 2011 Çarşamba

Penceremde




Bugün yağmur vardı İstanbul'da. Tüm bir akşam üzerimi penceremde geçirdim.

Hayallere daldım. Ta ki arabaların farları ıslak yolları aydınlatana kadar...

21 Şubat 2011 Pazartesi

Kızgül Ve Ben




              Kızgül'ün tek izin günü pazartesileri. Bu dershane canını çıkartıyor çocuğumun. Akşam dokuz buçuklarda evde oluyor ancak. Saatlerce ders anlatıp telefonla konuşmaktan sesi kısık gezdi bütün sene.

              Artık ona ağız tadıyla dır dır bile yapamıyorum. "Odanı topla." "Bu giysiler ne böyle hepsi yatağın üstünde?" diye.

              Pazartesi günleri en az 13.30 a kadar uyuyor. Hiç elleşmiyorum. İliği kemiği dinlensin. Kalkınca çok kızarmış, kaşarlı omlet yapıyorum. Öyle istiyor hanımefendi. Tepside televizyonun karşısında keyif keyif kahvaltısını yapıyor.

              Bugün sinemaya gitmeye karar verdik beraber. Aşk Tesadüfleri Sever'i ikimiz de seyretmemiştik. Sinemada ikimizden başka kimse yoktu. Kızgül "Bak, öğretmen kızın sana sinema kapattı." dedi. Annesine patlamış mısırla beyaz çikolata aldı bir de.


   

            Film keyifliydi. Ama tesadüfler biraz fazla geldi bana. Hele filmin sonundaki tesadüf... İkimizin de içi katıldı.

            Çıktığımızda hava kararmıştı. Yürüdük biraz. Temiz hava iyi geldi. Kızgül "Pazartesileri ne çabuk geçiyooor!" diye üzüldü biraz.

19 Şubat 2011 Cumartesi

Bugün Tek Başıma



          Bugün Konca'ya asıldım bir yerlere gidip yürüyelim diye. Pek nazlandı. Bu sene bacağı ağrıyor benimle yürümüyor eskisi gibi. Kuzeni aradım. Onunda işi varmış.

          Hava güzel.  Hemde cumartesi. Taktım müzik çalarımı boynuma. Çıktım yola. Münübüse bindim. Kadıköy'e gitsem diye düşündüm ama trafik çok kötü. Suadiyede indim. Bağdat Caddesine yürüdüm.

          Sevgilisini bebeğini köpeğini kapan orda.  Bende aralarına karıştım başladım yürümeye. Trafiği gördükçe de şükrettim. İyi ki bacaklarım sağlam yürüyebiliyorum diye.

          Caddebostan'a kadar tempolu yürüdüm.  Oradan yazın denize girdiğimiz barınağa gideyim dedim. Balık adamlar kulübü kapatmış inşaat yapıyor yanlış yere gitmediysem. Üzüldüm doğrusu ne güzel denize giriyorduk. Martılar çığlık çığlığaydı.   Deniz benim gibi yalnızdı. Benim meğer denizim ve yeşilim gelmiş farkında değilim.

          Çimenlerde sarı çiçekler açmıştı. İki üç tanesi izin verdi. Bizi koparabilirsin dediler..




        Sahil dolmuşuna bindim. Bostancı'dan sonra eve yürüdüm. Alışveriş yaptım. Mutfağa girdim hemen. Bezelyeli tavuk ve pilav pişmekteler...

15 Şubat 2011 Salı

Bugün Bir Ev Kuşuyum




              Bir kaç gün önce bir kek yapmıştım. İçine kakao   çekirdekli kuru üzüm, (neyapayım Kızgül başka türlü yemiyor çekirdekli kuru siyah üzümü) ceviz, kuru kayısı koydum. Gofretlerin etiketini okuyalı beri evde kek bulundurmaya karar verdim.

              Tabi çıt çıt çekirdekleri ağızlarına geldi. Pek kızdılar. Hele konca. "Ben bir üzümlü kek yapıcam gör bak." dedi.

              Zaten kek kalıbıma da kızıyordu. "Kek annelerimizin keki gibi ortası delik olur"  diyordu. Dün ben dışardayken kek kalıbı ve malzemeleri almış tezgaha koymuş. Evde olan şeker yoğurt gibi malzemeleri bile almış. İnternetten de tarifler bulmuş.

              Sabah uyandığım da mis gibi kokularla bu kek çıktı karşıma. Çay da demlenmişti. Kahvaltımı kekle yaptım bu sabah.




            Bu taş kolyeyi de dün almış bana konca.  Kek ve kolye bana bir enerji verdi. Yemeği koydum ocağa. Şarkılı türkülü pişirdim. Evi sildim süpürdüm. Tozları aldım yokettim. Gözüm perdelere ilişti. Söktüm çıkardım.

    

            Attım makinaya. Camları sildim bir yandan. Mutlu bir yorgunluk var üzerimde şimdi. Çay demledim. Kitap okumaya gidiyorum. Bugün hiç dışarıya çıkmadım. Hiç para harcamadım. Evdekilerle idare ettim. Çıksaydım oda lazım buda lazım diye bir yığın şey alırdım. Almadan da oluyormuş meğer.

12 Şubat 2011 Cumartesi

Bilmediğim Yerlerde




        İstanbul'un hiç bilmediğim yerlerinde yürüsem. Eski bir mahalleden geçsem.

        Arnavut kaldırımlı taş sokakları olsa.

       İki yanda cumbalı evler, pencerelerinde saksılar olsa.

       Ben öyle yürüsem bilmediğim yerlerde. Kaybolsam.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Bir Yürüyüş Ve Oğlan Anneleri.




               Pırıl pırıl bir hava. Sanki bahar günü. Gözüm dışarda yemek pişirmek için mutfağa girmiştim ki Kuzen aradı: "Beni bu havada kimse evde tutamaaaz!" diye bağrınıyordu. Yemek yaptığımı biraz beklerse buluşabileceğimizi söyledim.

               Pırasa ve havuçları doğramıştım. Yıkayıp düdüklüye attım. (Aslında düdüklüde pek güzel olmaz ama...) Yarım saatte yemek ve ben hazır olduk. Tam da zamanında kuzen çaldırdı telefonu.

               O Bostancı'dan ben Küçükyalı'dan yürümeye başladık. Ortalarda bir yerde karşılaştık. Kolkola girdik, birlikte Küçükyalı'ya doğru yürüdük. Onun cep telefonu bozulmuş. Birkaç yere girip telefon baktık. Hem ucuz hem şık bir telefon aldık.

              Bir kafede çay molası verdik. Yan masada yaşları yetmiş civarı üç hanım yüksek sesle konuşuyorlardı. "Oğlan analarının ne günahı var ki istenmiyorlar? Kız anaları hep başköşede baş tacı." diye söyleniyorlardı.

              Dayanamadım, laf attım gülerek: "Korkutmayın bizi. Biz de oğlan anasıyız."diye. Hanımlardan biri hemen çayını sandalyesini aldı,geldi masamıza.

              Meğer çok dertliymiş. Anlattı da anlattı. Duyduklarıma inanamadım. Emekli öğretmenmiş.Kendi evinde gelini ve oğluyla oturuyormuş önceleri.Maaşını da onlara harcıyormuş dediğine göre.Gelini ona resmen şiddet uyguluyormuş."Anne" diye hitap etmediği gibi "Or... kalt... kadın" diye küfürle hitap ediyormuş.Yemeği önüne koyarken türlü küfürlerle koyuyor,"Bu yemeği sana Allah rızası için veriyorum; yoksa hiç içimden gelmiyor." diyormuş.Sonunda bir yakınları tesadüfen bu davranışlara şahit olmuş,onları "Sizi polise şikayet ederim!" diye tehdit etmiş de onlar da başka eve çıkmışlar.Şimdi yalnız oturuyormuş.


               Hiç nefes almadan anlattı bunları.Ben de "Oğlundan hiç bahsetmiyorsun.Bunlar olurken o ne yapıyordu?Bence gelininden çok oğlun suçlu. "dedim.O hiç duymamazlıktan geldi ve yine gelinini anlatmaya devam etti.Ben böyle bir insan olacağına inanamadım.Daha doğrusu inanmak istemedim.Anlatan hanım da çok görmüş geçirmiş bir hanıma benziyordu.Ne düşüneceğimi bilemedim.




  

4 Şubat 2011 Cuma

Eski Bir Plak




        Bu plak bizde vardı. Fuar sokaktaki evde Cumartesi günleri Konca'nın çeyizi; dual marka pikaba 10 plak üstüste koyardım. Guantanamera, Toi Mon Amour Mon Ami  daha bir sürü güzel şarkı. Merdaneli çamaşır makinasını kurardım. Bir yandan yıkar bir yandan dinlerdim. 

        Burak daha bebekti. Eğer onun doktor kontrolü yoksa hafta sonu temizlik, çamaşır, yemekle geçerdi. Akşamları  Burak'ı sıkıla sıkıla babaannesine bırakır bir yerlere kaçardık. Anneciğimiz hafta içi zaten bakardı. Bir de hafta sonu bırakırdık. Ne kötüymüşüz. Belki kadıncağız bacaklarını uzatıp oturmak istiyordu. Biz de gençtik işte.

       Bazen  Deniz'lere bazen sinemaya bir yerlere giderdik.

1 Şubat 2011 Salı

Plates

   



                   Salı günleri Ebru Şallı'yı hiç kaçırmıyorum. Yoğun sırt çalışıyor ve germe hareketleri yapıyor. Gerçekten uzuyorsun sanki bir kaç santim.

                   Sabah saat 10' da kalktım. Çayı koydum. Ortalıkta bardak çardak ne varsa makinaya doldurdum. Camı açtım. Saat 10.30' da TV nin karşısında yerimi aldım. Bol bol nefesle başladık. Ebru Şallı biraz da az konuşsa daha iyi olacak ama. Neyse o konuşurken ben tekrar yapıyorum.

                   Oh! Salı günleri mutlaka deneyin. Gerçekten çok rahatlıyorsun. Kendini uzamış ve esnek hissediyorsun. Bütün gün artık dik dik dolaşırım.  Yarın kamburumu çıkarırmıyım bilmiyorum.

                   Akşamdan nohut ıslatmıştım. Attım onu düdüklüye. Bol salçalı soğanlı. Birde pilav yaparım yanına. Başka iş yok bugün. Dün silip süpürmüştüm. Nohutun faydalarına bakayım dedim. Ben östrojen hormonunu dengelediğini ve menopozda faydalı olduğunu biliyorum. Bir sitede şöyle diyordu. " Anne sütünü ve meniyi arttırır. Fakat bir miktar yel peyda eder." : )))