1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

31 Aralık 2010 Cuma

Kokinalarımı Aldım Soframı Kurdum.




           Artık gelebilirsin  sevgili 2011 .  Mumları da yaktım. Soframı kurdum.

           Menü geçen yıldan farklı değil. Ne yapalım istekler doğrultusunda hazırlandı. Salatalar,salçalı biftek, pilav, zeytinyağlı yaprak sarma ( Kendisini senede bir yapıyorum : ))) )   kaymaklı ayva tatlısı. Geri kalan hazır atıştırmalıklar.






     Bu sabah erkenden mutfağa girdim. Kızgül arkadaşıyla buluşmak üzere çıktı. Sofrayı kurmakta bana kaldı.

     Akşama  Oğul' da Kızgül'de gelecek. Oğul sonra arkadaşlarıyla buluşacakmış.

     Yenilecek içilecek. Derken yeni yılı karşılayacağız. Ben camları balkon kapılarını açacağım. Eve yeni yıl havası dolsun diye. Birbirimize söylemesekte kayınvalide ve kayıpederi düşüneceğiz. Eski yılbaşılarda olduğu gibi birlikte olsaydık diye aklımızdan geçireceğiz. Emel annem mutlaka o güzel ekmek kadayıfından yapardı bize. Nur içinde yatsınlar.

28 Aralık 2010 Salı

2010' a Veda






               Evet az kaldı. Artık 2010'da anılar rafa kalkacak. Ben kendisinden memnundum. Önemli  kayıplar, ciddi sağlık sorunları yaşamadım çok şükür. Ufak tefek şeyler dışında huzurlu bir yıl oldu doğrusu.

               Ama gözüm 2011'de. Yeni başlangıçlar insanı çekiyor. Umutlarımı hayallerimi yükledim ona. Bekliyorum bana getirmesini.





              

         

25 Aralık 2010 Cumartesi

Yağda Yumurta




           Dün akşam televizyonda Kavak Yelleri'ni izliyordum. Mutfakta omlet yapma sahnesi beni kötü yaptı. Canım nasıl yağda yumurta istedi. İki gözlü, kırmızı biberli.

           Gecenin o saatinde. Dur dedim kendime. Sabaha ne kaldı şurda.  Tabi sabah ilk işim bu oldu. Bandıra bandıra yedim. Ama sanki akşam ki gibi canım istemedi. O anda yiyecektim ki.

          

           Öğlene de pırasa kavurması yaptım. Bunu da çok severim. Pırasalar küçük küçük doğranıyor. Biraz ince körpe pırasalardan olacak. Sarımsak soğanla bir güzel kavuruyorsunuz. Salça ve baharatlarını koyuyorsunuz. Ben sumakta koydum. Suyunu çekince çok az sıcak su ilave edip altını iyice kısıyorsunuz. Pişince sıcak sıcak yiyorsunuz. Afiyet olsun.

23 Aralık 2010 Perşembe

Beyoğlu'nda





            Kuzen  Kadıköy Belediyesi'nin düzenlediği Dünya Müzikleri Korosu'nda çalışıyor. Dün akşam Santa Maria Draperis kilisesinde noel şarkılarından oluşan bir konser verdiler. Bizde davetliyiz tabi.

            Erken çıktık yola. Beyoğlu'nu özlemiştim.



          İstiklal Caddesi'nde yürüdük hava kararana kadar. Yilbaşı ışıkları yandı sonra.




Işıl ışıl oldu İstklal Cadde'si.




       
          Sokak şarkıcılarını dinledik.





          Çiçek Pasajı'nda mola verdik.






           Baktık konsere zaman var. Sent Antuan kilisesini gezmeye karar verdik.




            Hayatımda gördüğüm ilk kilise. Huzurlu bir yerdi. Rahatça girilip ihtiyaç duyduğunda dua edebilmen beni etkiledi. Bizler camiye hep çekinerek gireriz. Kadınlardan bahsediyorum. Şimdi namaz zamanı, başım açık, şimdi olmaz, hoş karşılanmaz diye diye...






        Sonra Santa Maria kilisesine gittik. Güzel bir konser izledik. Çok kalabalıktı. Kuzeni çekemedim. Yorulmuşuz. Eve gelince anladım.

18 Aralık 2010 Cumartesi

Bir Kitap Bir Kart

     

         Her sabah uyandığım da ilk iş camı açıyorum. Derin bir nefes alıyorum ve şükrediyorum.





Bu sabah yıllar önce okuduğum  Sevgi Soysal'ın Yenişehir' de Bir Öğle Vakti'ne başladım. Aynı tadı alacağımdan eminim.




Sonra; posta kutumda ilk yılbaşı kartımı buldum yıllar sonra. Sanat Notları'ndan gelmiş.

Sevgili Leylak Dalı sayesin de bu güzellik. İkinize de teşekkürler.




16 Aralık 2010 Perşembe

Yağmurlu Bir Gün.



                Yağmurlu bir gün deyince insanın burnuna hüzün kokusu geliyor. Sanki böyle günlere cıvıl cıvıl bir neşe yakışmazmış gibi.



       
               Biz de babadan kalma 74 model Renault'muza atladık,Bağdat  Caddesine gittik. Yilbaşı süslemeleri yapılmış  her yer ışıl ışıl.

          
      


            Vakko çok görkemli duruyordu.




            Sahil yolundan eve dönerken bu şarkı takıldı dilime...




        








15 Aralık 2010 Çarşamba

Gençlerle...





         Dün gece Kadıköy Buddha Bar'daydık. Konca Motosiklet Festivalinde tanışmış orada rock müzik yapan gençlerle. Ne zamandır onları dinlemeye gitmeyi istiyorduk.






            Hoş bir geceydi. Onlar çalıp söylediler. Biz zevkle dinledik. Tabi bizim yaşımızda kimseler yoktu. Ama yadırgamadılar bizi"Bunların burada ne işi var?" gibilerden. Hatta Konca'nın genç arkasaşlarından biri kulağıma eğildi. "Sizinki gibi bir ilişki hayal ediyorum" dedi.

            Hoşuma gitti tabi. Eee! Biz aşk evliliği yaptık. Biz de zamanında neler yaşadık bilmiyorlar. Bugünkü huzurumuz öyle şık bir tabak içinde önümüze gelmedi. Kızgınlıklar, hayal kırıklıkları, yanlış anlamalar...

            Ama bir şey var ki biz vazgeçmedik. Önce ben çok "son bir şans daha" verdim. Sonra Konca çok özveri ve gayret gösterdi. Hala da gösteriyor.

            Gençlere bakıyorum,birbirlerinden emeklerini esirgiyorlar. Belki de bu yüzden kolay vazgeçiyorlar.

            Şimdi Konca'yla huzurluyuz ve en önemlisi arkadaşız. Bunu da yaşadıklarımızdan öğrendiklerimize borçluyuz. 

11 Aralık 2010 Cumartesi

Kış Küt Diye Geldi.

 


           Dün başladı yağmur ve soğuk. Bugün de ara ara sulu kar var. Dışarı çıkasım yok.  Çayımı alıp cam kenarına gidiyorum, kitabımı okuyorum, dışarıyı seyrediyorum. Böyle havalarda ev bana çok çekici geliyor.

           Oh! İşe gitmek, telaşla koşturmak zorunda   değilim. Ama Akşama yemek ayarlamak zorundayım. Kızgül acıkmış gelir "Ne pişirdin anniş?" diye. Bugün hafta sonu.Oğul da gelir yemeğe. Evde de damla bir şey yok pişirecek. Market yolu göründü bana. Miskinlik yapacaktım halbuki.

           Babası bu sabah Kızgül'e kahvaltı hazırlamış ben uyurken.  Sabahın yedisinde bir güzel kahvaltı yapmış bizim ki. Tembellikten gevrekle sütü karıştırıp gidiyor işe her sabah. "Sabah sabah bir şey yiyemiyorum." diyor. Hazır bulunca nasıl yiyorsun Kızgül hanım?  Canım. Çok da yoruluyor kıyamam. Dersanede çalışmak çok yorucu gerçekten. İlk günler sesi kısıldı öğretmenimin. Neyse şimdi düzeldi. Ama çalışmaktan mutlu.

          Ben de emekli olmaktan çok mutluyum valla. 

8 Aralık 2010 Çarşamba

Piyangodan Yeşil Çıktı.




            Konca  kaç aydır ağrıyan bacağına baktırmaya nihayet karar verdi. Erenköy  Fizik Tedavi Hastanesi'ne randevu aldık.

             Öğlene doğru yola çıktık. Bizim suratlar asık biraz. İnadına da  gülümseyen bir güneş tepemizden bize bakıyor.

              Hastane eski bir köşkün bahçesine kurulmuş.



             Her taraf yemyeşil. Hiç beklemiyorduk. Sıkıcı bir hastane ortamıyla karşılaşacağız derken mis gibi ağaçlar, çiçekler, güneş bizi sarıp sarmaladı.


        

          Konca resmi çekerken "Gülümse." dedi. Zaten içim gülüyordu.

          Muayenemiz öğleden sonraya kaldı. Hiç dertlenmedik. Önce kantinde sandviç yedik, çay içtik.

        


           Sonra  bahçede turlamaya başladık.

  


        Derin derin nefes aldık. Koncanın muayenesi oldu. Film çekildi. Ortopediye gözükmemizi tavsiye etti. İlaç yazdı. Önemli bir şey yok yani. 

      

6 Aralık 2010 Pazartesi

Uyuyakalmışım.




        Bu sabah 11.00'da Hülya'ya kahveye gitmek için sözleşmiştik kuzenle. Rüya görüp duruyordum.Daha doğrusu kabusumu görüyordum. Emekli olduktan sonra gördüğüm kabus hep aynı.Bankada çalışıyormuşum,vergileri yatırmayı unutmuşum.Sıkıntı içinde koşturup duruyorum.  Eskiden çocukları kaybederdim, bağırırdım sesim çıkmazdı. Şimdi onlar büyüdü ya bu kabusu görmüyorum.

       Neyse vergiler diye koştururken bir uyandım ki saat 11.00. Şaşırdım. Hemen fırladım, hızlı çekim giyindim, kahvaltı yaptım. Konca da şaşkın şaşkın bana bakıyor. Neyse yarım saat içinde kuzenin kapısındaydım. Koştura koştura gittik Hülya'ya.

       Oturduk,kahvelerimizi içtik, fal baktık. Bu kahve işi hoşuma gidiyor benim. Öyle uzun uzun oturmuyorsun. Hem hasret gideriyorsun sevdiklerinle, hem deli gibi yiyip içmiyorsun, hem de ev sahibi komaya girecek kadar yorulmuyor.

      Oradan çıkışta teyzeme gittik kuzenle. Onlar da mutlu oldular. Eve gelir gelmez hemen mutfağa girdim akşam yemeği hazırlamaya.

     Oğul bizdeydi. Konca salona yayılmış yeni bir model gemi yapmaya başlamış. Yandık. Ev günlerce toz içinde kalır artık. Bitince çok güzel oluyor tabi ;ama çok dağınıklık oluyor. Salon atölyeye dönüyor.dayanamayıp dır dır yapıyorum. Sonra da kendime kızıyorum. Ne yapsın adamcağız, hobilerini de yapmasın mı?

      Ona istediği gibi çalışacağı bir oda lazım aslında. Yapsın orda boy boy gemiler,ahşap evler, bıçak sapları... Değil mi ama?

3 Aralık 2010 Cuma

Bugün Hasta Değilim İşte...

       




               Kaç gündür gribim. Geçiyor gibi oluyor yine tekrarlıyor. Bugün dışarı çıkmayı kafama koymuştum. Bu sabah artık burnum akmıyormuş, başım sepet değilmiş gibi davranmaya karar verdim.

               Önce hafif bir egzersiz yaptım. Gazeteler, çay faslı, kahvaltı derken öğlen olmuş. Öğlen yemeği için mutfağa girdim. Baktım etli dolma tam akşama yetecek kadar. Hiç ellemedim, şimdi yemekle uğraşmayayım diye. Yanına pilav yaparım, akşamı kurtarırız. Ben zaten problemli değilim yemek hususunda. Kırmızı biberleri yağsız tavada öldürdüm biraz zeytinyağıyla. Üstüne sarımsak, kekik, toz biber... Makarnanın yanına koydum. Bir tane haşlanmış yumurta da doğradım. İşte nefis öğle yemeğim hazır.

               Konca'ya sordum."Bugün bir yerlere gidelim mi?"diye. Hava yaz gibi. Ben yürüyüş düşünmüştüm ama Konca "Optimum'a gidelim bana bir şeyler bakalım" dedi.

               Motora atladık. Önce heyecan yaptım biraz. Binmeye binmeye unutmuşum.  Biraz sonra alıştım 
E-5'te uça uça gitmeye.

               Önce portakal nar suyu ve zencefilden oluşan vitaminimizi içtik. Konca'ya bir pantolon, bir mont aldık.  



           


          Ben de bu elbiseyi buldum. Fiatı 9.90 TL. Çok ucuz geldi dayanamadım. Hatta denemeye bile üşendim. Eve gelince giydim.

         Sonra birer kahve içtik . Dönüşte trafiğe yakalandık. Konca aralara girdi biraz.Sanki bir yere yetişeceğiz. Ben de gerildim tabi. Neyse...

     

1 Aralık 2010 Çarşamba

Ağacım.

      



                  Gelin ağacım yapraklarını dökmüş. Hüzünlü hüzünlü yaklaşan kışa bakmakta. Ben sana günde bir kaç kez penceremden bakıyorum merak etme. Görkemli yaprakların çiçeklerin olmasa da.