1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

25 Ocak 2010 Pazartesi

Kar





Nihayet İstanbul bembeyaz. Penceremden bakıyorum kara. Çocukluğumdaki coşku niye yok acaba?

Evet mutlu oldum; bahçeye çıkıp dolaşmak istedim. Ama o coşku yok işte.

Kardeşimle cama yapışıp daha çok yağsın diye alkışlamalar, hatta gece ara ara kar tutmuş mu diye pencereye koşmalar... Anneme "Ne olur dışarı çıkalım." diye yalvarmalar... İzin koparıp burnumuz, ellerimiz donana kadar oynamalar.

Çangal'da öyle çok kar olurdu ki aylarca kalkmazdı. Oturduğumuz lojmanın pencere hizasına kadar kar dolar, sokak kapısı açılmazdı. Orman işçileri karı küreyinceye kadar dışarısını göremezdik.

Babam işten dönünce kapıyı çalmaz; cama bir kartopu atardı. Çatıdan kocaman buzlar sarkardı. Bir sabah babam kocaman bir saçak buz kopartıp henüz yatakta uyuyan annemin koynuna koymuştu. Annem çığlık çığlığa fırlamış; biz de pek gülmüştük.

İlkokula o köy okulunda başlamıştım. Bütün sınıflar bir aradaydık. Öğretmenimiz oradan oraya koşturuyordu. 5.sınıfta tek bir öğrenci vardı. Ona bir şeyler anlatırken can kulağıyla dinliyordum. 5.sınıfta olmak muhteşem bir şeydi gözümde. Ama şimdi düşünüyorum ki asıl muhteşem olan o tek öğretmenimizdi.

Çangal'da kar, yolları kapardı. Şehirle bağlantımız havai hatla (ilkel bir teleferik) sağlanırdı. Onunla birikmiş gazeteler gelirdi mesela. Annem mutlulukla gazeteleri okurdu günlerce. Kardeşimle ben hastalanınca babam iğnelerimizi yapardı (iğne yapmasını da öğrenmişti) popomuza. Alerji testi, şu bu yoktu tabi. İyi olurduk.

Sonra güneş çıkardı. Şıp şıp karlar erirdi. Direzinle (raylar üzerinde giden dört tarafı açık birkaç kişilik araç) Ayancık'a gezmeye giderdik. Hayal meyal hatırladığım çok güzel yemyeşil yerlerden geçerdik.Yolda köpekler koştururdu peşimizden. Ben düşmesinler diye bir elimle annemi bir elimle kardeşimi tutardım yolboyu. Yorgun düşerdim...

 

Hiç yorum yok: