1 2 3 4 5 Bu kodu kullana

31 Ocak 2010 Pazar

Mutluluk Tavsiyeleri...




               

 Mattieu Ricard,demiş ki:

" Dış dünyayı kontrol gücünüzün sınırlı,geçici ve hatta aldatıcı olduğunu kabul edin. İçinize bakmaya, orayı kontrol etmeye çalışın.

Herkes dünyanın en mutlu insanı olabilir ama bunu istemek lazım.

Keyif ile mutluluğu karıştırmayın, keyif insanı yorar, tüketir. Mutluluk öğrenilmesi gereken bir yetenektir. Her insanda bu potansiyel vardır.

Mutluluğu yakalamak istiyorsanız, çaba harcamanız, gelişmeniz gerektiğini kabul edin. Hayat sipariş kataloğu değildir.

Nefret, saplantılı tutku, kibir, kıskançlık, açgözlülük ve gurur gibi zihinsel toksinlerden kurtulun.

Öfkenizin farkına varırsanız, kendini besliyemez ve varlığını uzun süre sürdüremez, zamanla yok olur. Öfkenizin farkına varmayı alıştırma yaparak öğrenebilirsiniz. Zamanla öfkeye, grip kadar seyrek yakalanırsınız. "

Ben de Öfkelerimi, tutkularımı, nefretlerimi koyvereyim gitsin diyorum ama... Çok uzaklara gönderemem onları. Ara ara gelip beni görsünler. Bomboş mutlu bir çuval olmak istemem.

25 Ocak 2010 Pazartesi

Kar





Nihayet İstanbul bembeyaz. Penceremden bakıyorum kara. Çocukluğumdaki coşku niye yok acaba?

Evet mutlu oldum; bahçeye çıkıp dolaşmak istedim. Ama o coşku yok işte.

Kardeşimle cama yapışıp daha çok yağsın diye alkışlamalar, hatta gece ara ara kar tutmuş mu diye pencereye koşmalar... Anneme "Ne olur dışarı çıkalım." diye yalvarmalar... İzin koparıp burnumuz, ellerimiz donana kadar oynamalar.

Çangal'da öyle çok kar olurdu ki aylarca kalkmazdı. Oturduğumuz lojmanın pencere hizasına kadar kar dolar, sokak kapısı açılmazdı. Orman işçileri karı küreyinceye kadar dışarısını göremezdik.

Babam işten dönünce kapıyı çalmaz; cama bir kartopu atardı. Çatıdan kocaman buzlar sarkardı. Bir sabah babam kocaman bir saçak buz kopartıp henüz yatakta uyuyan annemin koynuna koymuştu. Annem çığlık çığlığa fırlamış; biz de pek gülmüştük.

İlkokula o köy okulunda başlamıştım. Bütün sınıflar bir aradaydık. Öğretmenimiz oradan oraya koşturuyordu. 5.sınıfta tek bir öğrenci vardı. Ona bir şeyler anlatırken can kulağıyla dinliyordum. 5.sınıfta olmak muhteşem bir şeydi gözümde. Ama şimdi düşünüyorum ki asıl muhteşem olan o tek öğretmenimizdi.

Çangal'da kar, yolları kapardı. Şehirle bağlantımız havai hatla (ilkel bir teleferik) sağlanırdı. Onunla birikmiş gazeteler gelirdi mesela. Annem mutlulukla gazeteleri okurdu günlerce. Kardeşimle ben hastalanınca babam iğnelerimizi yapardı (iğne yapmasını da öğrenmişti) popomuza. Alerji testi, şu bu yoktu tabi. İyi olurduk.

Sonra güneş çıkardı. Şıp şıp karlar erirdi. Direzinle (raylar üzerinde giden dört tarafı açık birkaç kişilik araç) Ayancık'a gezmeye giderdik. Hayal meyal hatırladığım çok güzel yemyeşil yerlerden geçerdik.Yolda köpekler koştururdu peşimizden. Ben düşmesinler diye bir elimle annemi bir elimle kardeşimi tutardım yolboyu. Yorgun düşerdim...

 

24 Ocak 2010 Pazar

Hep Mutlu Ol.






        Varlığını öğrendiğimde ayaklarım yerden kesilmişti. Lafın gelişi değil.Gerçekten. Ayaklarımı hissetmiyordum. Klinikten bankaya uça uça gelmiştim o gün.





   Doktor hariç seninle ilk sokak gezmesine çıkışımız.






 Burak: "Sen oğlunu kimselere verir misin?"

 Ben: "Kimselere verememmm!"

 Ben: "Yavru kuşum benim."

 Burak: "Kuş annem benim."








Kimselerin kucağına vermeye kıyamadığım,bu kadar büyüsen de hep merak edeceğim, vazgeçemeyeceğim, hep seveceğim...


Doğum günün kutlu olsun.


22 Ocak 2010 Cuma

Ev kedisi

YouTube - Candan Erçetin - Elbette

Bugün hava yağmurlu ve soğuk. Müzik dinliyorum.Ev sıcacık. Yine sevdim işte emekli olmayı. Kedi gibi mutlu uyuşuk oturmayı. Biraz sonra çay da demlerim.Kitabımı alırım elime. Koltuğumda bağdaş kurarım.(Dizlerime battaniye almam artık.O kadar da değil.)

Arkadaş toplantımız bugün de iptal. Olsun ne yapalım. Haftaya inşallah. Belki buluşmamız güzel güneşli bir güne saklanmıştır. Kim bilir?

19 Ocak 2010 Salı

Kurtuluş...






         Bu kadehin içindekiler ne mi? Onlar kırpılmış iki adet kredi kartı. Sonunda kurtuldum. Çok şükür Allah'ım.

         İki taksit kaldı.Onlar da bitsin resmi olarak iptalini yapacağım. İnşallah bir daha kullanmayacağım. Olmayan paramı harcamaya kalkışmayacağım. Elimdeki parayla idare edeceğim. Hatta hayalimde para arttırmak da var.

         Neden olmasın ki... Günde 1 TL tasarruf edeceğim. Bakalım başaracak mıyım?

         30 senedir yapamadım ama. Kimbilir? O kredi kartları kesilip atıldıysa, gerisi gelecek bence.

15 Ocak 2010 Cuma

Huzurluyum...

                Bugün böyle uyandım. İçimde bir huzur... Elle tutulur... Oh! Kahvaltımı yaptım aheste aheste. Gazetemi okudum. Sonra mutfağa geçtim. Mercimek yemeği koydum ocağa. Dün apartman komşularımı ağırladım. Tabi biraz gergindim. Neyse her şey güzeldi. Bugün onun gevşekliği mi vardır ne? Böyle mırıl mırıl dolanıyorum.

                Kadıköy cuma pazarına gideyim kumaş alayım dedim. Bir gece elbisesi dikeceğim de kursta.









       
              

                  Bu kumaşları aldım. Konca, türkücü elbisesi gibi diyor ama bitince güzel olacak bence. 15 TL'ye tuvalet çıkacak fena mı? 2 TL'ye malettiğim -pardon 2 TL de çıt çıt bastırdım- 4 TL'ye  malettiğim pantolonumu dün giydim. Arkadaşlarım çok beğendi.







                Bu fotoğraf dünden. Mutfağı darmadağın yapıp pasta hazırlarken.




                    Burada masa başındayız. İşte dün böyle geçti.

                    Bugün mü? Biraz önce Töbanklı arkadaşlarla konuştuk. Buluşmamız iptal oldu. Yarın trafiğe kapalı yollar var. Karşıdan gelenler için zor olacaktı. Haftaya cumartesiye inşallah. Hepsini çok özledim. Bir hafta daha bekleriz artık.

                    Şimdi mi? İçimdeki huzur devam ediyor hala...  Şükürler olsun içimdeki yıldızlara...
        

13 Ocak 2010 Çarşamba

Töbank Levent Şubesinden tatlı bir esinti...






   Bankadan eski bir arkadaşım Facebook'tan beni buldu birkaç gün önce. O kadar mutlu oldum ki...İçim içime sığmıyor. Bağlantımız onunla uzun bir süredir kesikti. Aynı şehirdeyiz ama ne bir telefon ne bir adres vardı.

   Hemen diğer arkadaşlarımı aradım. Cumartesi Kadıköy'de buluşacağız yıllar sonra. Hepimiz heyecanlı ve mutluyuz..

   Dilek'in sayesinde biraraya geleceğiz inşallah. Levent Şubesi'nde acı tatlı neler paylaşmıştık.O küçük şubenin üst katında öğlen arası yemekler yapıyor kahveler içiyorduk. Paramız olduğunda da kebap yemeğe gidiyorduk.

  İnşallah yağmur yağmaz. Sabırsızlıkla cumartesiyi bekliyorum. Heyecanlıyım.

 Yukarıdaki resim Töbank Kampı'na ait. Satılık. İlgilenenler için http://www.tobankvakfi.org/

Yorulmuşum.

          

         Off! Şimdi oturdum. Çayımı almışım elime. Biraz dinleneyim. Yarın apartman komşularım geliyor. Zeytinyağlı yaprak sarma bile yapmışam. Peynirli ve patatesli börek labneli vişneli pasta yaptım. Börekler yarın pişecek. Salatalarda yarın yapılacak. Yarın sofrayı resimlerim artık.

        Şimdi biraz blogları dolaşayım... 

9 Ocak 2010 Cumartesi

Anadolu Kavağı

Motorla yol yapmaya alışıyorum galiba. Bugün genç motorcu arkadaşlarımızın davetiyle Anadolu kavağına gittik.Otoyolda biraz korktum.Panik atağım ziyaret ediyordu az kalsın. Neyse toparladım. Hele sahil yoluna gelince çok hoşlandım. Koncanın arkasında mutlu mesut bakınıp duruyordum. Önde Ebru ve Tolga,arkada biz yola devam ettik ve bu güzel balıkçı restoranına ulaştık.
Balıklarımızı ve salatalarımızı yedik.
Biraz romantik takıldım.


Oturduğumuz yerden tekneler böyle görünüyordu.
Sonra Polenezköy'e doğru yola çıktık. Ben bayağı alışmıştım artık. Hele önde iki elini birden yana açan özgür ve cesur Ebru'yu görünce...

Polonezköy'de tekerlerden bir kompozisyon...



Ebru'nun motoruna bindim. Off ! Bu ne konfor? Arkada sigaraya başlayasım geldi.
Çok güzel olan bu geziyi Kadıköy'de noktaladık. "Motosikletlileri fark edin." etkinliğine katıldık.
Keşke kuzen de hasta olmayıp bu geziye katılsaydı. Keşkee!

7 Ocak 2010 Perşembe

Pazarda bir kadın...

Pazarda alışveriş yaparken temiz giyimli bir teyze gördüm.Portakal tezgahının önündeydik. Elindeki poşette birkaç elma ,birkaç mandalina vardı.

"Şu poşete birkaç tane atar mısın?" dedi portakalcıya. O da "Tezgah benim değil teyze" dedi. Ben teyzeye portakal aldım. Kabul etmek istemedi. Israr ettim. Kabul ederse kendimi çok iyi hissedeceğimi söyledim. İsmimi sordu .Yaşımı sordu. Kulağına söyledim. Benim için dua edeceğini söyledi.

Pazar işim bitmişti. Tam pazardan çıkıyorduk. Aynı teyze beni durdurdu. "Kızım eczanede poşetlerim var buraya taşır mısın?Araba gelecek de". dedi. Beni tanımamıştı. Eczaneye girdim. Aman yarabbim. Bir yığın poşet vardı . Şaşırdım kaldım.

Kendisi mi almıştı; yoksa birilerinden mi almıştı o kadar şeyi. Taşıdım onca poşeti.

Kızsam mı, kızmasam mı bilemedim. Tuhaf hissettim işte...

Pasta ve börek

Bugün Küçükyalı'nın pazarı var.Niyetim pazarı resimleyip yayımlamaktı. Fotoğraf makinemi unutmuşum.

Ben de yaptığım elmalı pastayla mercimekli böreği resimledim.






Rahmetli Emel annem elmalı pastayı çok yapardı. Ben de çok severdim. Epeydir ben de yapmıyordum. Bugün aklıma geldi.


Pazardaki kırmızı elmaları görünce karar verdim. Hamuru şöyle yapılıyor:

3 çorba kaşığı tereyağı, 1/2 su bardağı sıvı yağ,oda sıcaklığında yumuşatılıp 1 su bardağı şekerle karıştırılıyor. 1 yumurta kırılıyor. 3 su bardağı un, 1 pk. kabartma tozu, limon kabuğu rendesi ilave edilip,yoğuruluyor.

Hamurdan elma büyüklüğünde bir parça ayrılıyor. Kalan hamur merdaneyle yapacağımız kaptan biraz büyükçe açılıyor.Yağlanmış kalıba konulunca elimizle kenarları biraz yükseltiliyor.

4 elmayı önceden dilimleyip 1/2 su bardağı şekerle teflonda karamelize etmiş biraz tarçın ilave edip soğumaya bırakmıştık.


Elmaları hamurun üzerine yerleştiriyoruz. Kalan hamuru yuvarlayıp üzerine kafes yapıyoruz.
Önceden ısıtılmış fırında (200 derece) pişiriyoruz. Soğuyunca üzerine pudra şekeri veya hindistan cevizi serpiyoruz. Ne kadar zamanda piştiğini bilemeyeceğim. Ara ara bakacaksınız. Çok fazla kızarmayacak. Soğuyunca sertleşiyor. Kıtır kıtır çok güzel oluyor.



Böreğe gelince. Benim sigara böreği sarar gibi hep yaptığım tarzda 1 bardak su ,bir yumurta akı, 1/2 su bardağı sıvı yağ çırpılıyor. Bu karışım yufkanın üzerine sürülüyor. Yufka ikiye katlanıyor ve 6 eşit parçaya bölünüyor.
Mercimekler haşlanıp suyu çektiriliyor. Bol soğan, sarımsak ve baharatla kavruluyor. Biraz kırmızı biber salçası da konuyor.
Bu malzemeyle yufkalar sigara böreği gibi sarılıyor.



Üzerlerine kalan yumurta sarısı sürülüyor.Kalan harç da üzerlerine dökülüyor. Dinlendirilip fırına veriliyor. Bir gün önceden yapılırsa daha güzel oluyor.

Afiyet olsun.

4 Ocak 2010 Pazartesi


Bugünkü Hürriyet'ten. Çok hoşuma gitti. Asgari ücretliler hep aklımda . Ne yaparlar, bu yaşam mucizesini nasıl gerçekleştirirler? Hiç bilmiyorum.
Biz iki maaşlı ve kira vermeyen şanslılardan olmamıza rağmen ay sonunu nasıl da zor getirmişizdir hep.
Gerçi çok paramız olsa da farklı olacağını sanmıyorum. Konca da, ben de bu konuda birbirimizden beteriz. Yüz bin defa hesap kitap yapar yine bildiğimizi okuruz.
Emekli maaşı iyileştirme zammını başbakan yarın açıklayacak. Hadi bakalım...

1 Ocak 2010 Cuma

Yeni yılın ilk günü...

Bu resim dün geceden.Geçen yılbaşı çocuklarım yanımda değildi.Ben evimde değildim.
2009 her şeye rağmen güzeldi. 2010'un daha da güzel olacağını düşünüyorum.
Dün bütün gün yemekler hazırladım. Çocuklarımla aynı sofralarda evimde olmayı hep özlemiştim.
Şükürler olsun bu günlere...
Hepimiz sağlıklıyız.


Şükürler olsun ki anneciğim babacığım sağlıklı.Kimseye muhtaç olmadan hayatlarını sürdürüyorlar. İnşallah hep böyle sağlıklı huzurlu olursunuz. Canlarım...